Kuma, Türklerde birinci kadından, yani baş kadın efendiden sonra alınan kadınlardır. Aslında kuma câriye değildir. Nikâhla alınır. Ulu Yüz Türklerinde durumu iyi olanlar kumaları, geçen yüzyılın sonlarında bile, ayrı evlerde oturturlardı. Radlof, buna rağmen ilk kadın, yani kadın efendilerin, kumaların şefi olduklarını görmüştü. Türklerin kuma sözü nereden geliyordu? Kaşgarlı Mahmut ve Kutadgu Bilig gibi, Türklerin biraz da devlet dilini yansıtan kaynaklarda, bu söz görülmüyor. Çingiz Han ile torunlarının ikinci kadınları ise, kaynaklarda hep kuma adı ile anılıyorlardı. Ancak Moğolların gizli tarihinde de, bu söze rastlamıyoruz. Biraz daha geç Uygur hukuk vesikalarında, “Kuma Hatun” gibi, bazı kadın adlarını da görüyoruz. Bu ad, Hümâ sözünden de gelmiş olabilirdi. Dede Korkut’ta görülmeyen çok kadınla evlenme konusunda, “poligami” maddesinde, yeniden döneceğiz. Burada daha çok, İslâmiyet’ten sonra başlayan kuma veya ortakların, Türklerdeki birinci kadın, yani kadın efendi veya kadın ana olmadığını, belirtmeye çalışacağız. İslâmiyet’te alınan bütün kadınlar eş hakka ve değere sahiptirler. Türklerde birinci kadının hakları çoktur. Bu, İslâ-mî hükümlerle Türk töresi arasında görülen, önemli bir ayrıcalık’ . Arapça’da “darre” ve Farsça’dak. “benânec”, iki karısı olan bir insanın, her iki karısına da, eşit olarak söylenen bir addır. Eski Osmanlı kitapları, bu sözleri “kuma” diye karşılamışlardır. Ancak Türk aile kuruluşunda, kadınlar arasında mevki ve derece ayrılıkları düşünülmüştür. Bunun için yeni Osmanlı kitapları, bilhassa Mütercim Âsim Efendi Farsça “benağ” maddesinde, “nikâhı altında bulunan zevcelere denir… Asıl Türkler evvelkisine altçı; ikinci ve üçüncüsüne de kuma derler” diyordu. Altçı, birinci kadın veya kadın efendidir. Bu madde, Tarama sözlüğünde yoktur. Ancak bu sözlüğün kuma maddesine bakılırsa Türklerin kumalıktan pek fazla hoşlanmadıkları da, açık olarak görülebilir. Dede Korkut’taki, “kavim kabile benim kuma yurdum” sözü ise, şimdilik pek anlaşılamıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder