Sayfalar

18 Temmuz 2010 Pazar

Narsis Çiçeği


İlkbaharda çiçeklenen bu soğanlı bitkiden erken çiçek elde etmek için beyaz tür en elverişlisidir.Deneme yumrusu içinde çakıl taşı ve su bulunan sığ kaplara dikilir. En dip kısma da kum ve çakıl taşı konulur. Direkt ışık alan orta ısılı yerlerde bırakılır ve muntazaman sulanır. Çakıl taşlarının kurumamasına da dikkat edilir. Bitki serin odalarda bırakılırsa çiçekleri uzun zaman devam eder. Çiçeklenmeden sonra soğanların yeniden çiçek verme gücü azaldığından bunlar faydasızdırlar. Sarı renkli Trumpet tipi Narcissus, yumruları karanlık yerlerde saklanır.


Diğer Narcissus çeşitleri saksı içinde çiçeklendirilip yetiştirilebilir, fakat bir süre için karanlık yerlerde muhafaza edilmelidirler. Ayrıca saksılar bahçeye toprak içine gömülerek üzerlerini 10 cm. toprakla örterek muhafaza etmek de mümkündür. Tomurcuklar 8 -10 cm. boyunda olduklarında, bitki sıcak odalara alınır ve bol suya gereksinim duyar. Yumrulu saksılar karanlık yerlerde korunur ve filizler 8 -10 cm. olunca alınır.

Leia Mais

Orkide Çiçeği


Yetiştirilmesi: Orkide, salepgillerdendir. Çiçeklerin en kıymetlisi ve pahasıdır. Renklerine, biçimlerine göre değerleri değişen birçok çeşitleri vardır. Vatanı Amerika, Hindistan ve Avustralya’nın sıcak bölgeleridir. Avrupa’ya ilk kez 1731 yılında getirilmiştir. Yetiştirilmesi çok zordur. Ancak ısı ve rutubet derecelerinin ayarlanması sayesinde seralarda ve evlerde yetiştirilebilir.


Orkideyi evlerde başarı ile yetiştirebilmek için özel surette yaptırılmış küçük oda serasına (camekân) gereksinim vardır. Bu seranın yüksekliği 1-1,25 m. olmalıdır. Kadrosu madenî ya da tahtadan yapılabilir. İçersine çinko veya alüminyumdan bir banyo konur. Seranın ısıtılması için özel bir elektrik cihazı konur. İçindeki ısıyı ölçmek için bir termometre, rutubeti ölçmek için de hygrometre bulundurulur. Orkide, tohumları aracılığıyla çoğaltılır. Bu tohumları tanınmış firmalardan temin etmelidir. Tohumlar çok ince ve nazik olduklarından, küçük cam tabakçıklar içersinde steril ağar – ağar içersinde çimlendirilir. Birçok Orkide çeşitleri yüzde 75 – 80 gibi yüksek bir neme gereksinim duyar. Güneşli günlerde öğleden önce ve nem temin etmek için Orkide’lere su serpmelidir. Orkide’lerin su depo eden şişkin gövde organları ile etli yapraklan vardır. Fazla su vermektense biraz daha az su vermek iyidir. Orkideler kireçsiz su isterler. Yağmur sulan bunlar için en alâsıdır. Tropik ülkelere ait Orkide’lerin normal yetişebilmeleri 20-30 derece sıcaklığı, ılıman iklimlere ait Orkide’lerin ise 13 -18 derece ısıya gereksinimleri vardır. Bundan başka Orkideleri havalandırmak da gerekir.

Orkideler, diğer çiçekler gibi bildiğimiz çiçek toprağında yetişmezler. Bunlar özel surette hazırlanmış bitkisel, material isterler. Bataklık yosunu ile Fujer kökleri ve kıyılmış taze kayın ağacı yapraklarından ibaret bir material Orkide’nin toprağını teşkil ederler. Kurutulmuş inek gübresi de beslenmesine yarar. Odalarda, evlerde Orkide yetiştirmek için en iyisi küçük veya orta boy toprak saksılar tercih edilir. Orkideler saksılar içersinde üç sene kalabilirler. Yaşlanmış Orkide’lerin saksısını değiştirmek için gayet dikkatlice eski saksıdan Orkideler kökleriyle beraber çıkarılır. Eski çürümüş

bozuk kökler keskin bir bıçakla ayıklanır, atılır. Taze köklere asla dokunulmaz. Yeni saksının içersine istediği bitkisel material doldurulur ve ıslatılır. Bunun üzerine köklü bitki oturtulur ve üzerine tekrar aynı material doldurulur. Eski saksıda hangi yükseklikte ise, yeni saksı da aynı yükseklikte bulunmalıdır.

Balonu: Saksısı değiştirilen Orkide’ye bol su verilir. Su serpmek suretiyle gerekli nem sağlanır. Fazla güneş ışınlan olduğu vakit gölgelikten faydalanılır. Orkideler fazla gübre istemezler. Yalnız sulandırılmış inek şerbeti verilir. Evlerde yetiştirmek için hangi Orkide çeşitler elverişlidir? Yapılan araştırmalara göre, Cattleya, Cymbidium, Coelogyne, Dendrobium, Lycast, Miltonia, Paphiopedilum gibi varyeteleri evlerdeki seralarda basan ile yetiştirmek mümkündür.

Leia Mais

Mokasen Çiçeği


Diğer Orkide türlerinden farklı bir yapıda olan Cypripedium’un çiçeğinin alt kısmı bir keseyi veya terliği andırır. Bu kese, elma yeşili rengindedir ve çiçek dört – beş hafta canlılığını koruyabilir. Bu kesesi yüzünden Cypropedium, Hanım Terliği ve Mocassin Çiçeği olarak da adlandırılır.

Yapraklan çok bol olan bu bitkiden, normal bakım koşullan sağlandığı takdirde yılda iki kez çiçek alınabilir.


Bitkiye yumuşak ışık suni olarak verilebilirse de gölgeli olarak ışık verilmesi, bitkinin daha parlak ve canlı olmasını sağlar.

Yaz aylarının direkt gelen güneş ışınlamandan çuha perdelerle bitkiyi korumak gereklidir. Aksi halde yeşil kısımlar yanabilir. Kış mevsiminde ise öğleden sonra güneşlerini alabilecek yerlere ve daha çok batı pencerelerinin yanına konarak güneş ve ışığı birlikte alması sağlanmalıdır. Nem ve rutubeti de seven bitki mutfak pencerelerinde kalarak, yemek pişmesinden meydana gelen nemden de faydalanabilir. Oturma odalarında ise plâstik kaplara su veya su ile birlikte kum da koyarak orta derecede nem sağlanmalı ve bitkinin güzel yetişmesine yardım edilmelidir. Sabahın geç saatlerinde iyi sis ve duman temin edilmeli, diğer taraftan sulamayı orta derecede yaparak çürümeyi engellemeli. Yine gündüzün birkaç saat vaporizörle buhar ve nem teminine çalışılmalı ve bu bir kaide haline getirilmelidir. Yine iki günde bir, Orkideler ıslatıl-malı,, kabuklan soyularak havalanması ve fazla nemin kuruması sağlanmalıdır.

Leia Mais

Lale Çiçeği


Bir zamanlar Lâle, Osmanlı İmparatorluğu’nun sefahat âleminde büyük saygınlık gören çiçeklerdendi.Lâle Devri, bu çiçeğin adını ölümsüzleştirmiştir.

Lâle soğangillerdendir. Renkleri çoğunlukla gül rengi, ya da beyaz ve kırmızı çizgilidir. Genel olarak Mart sonundan Mayıs sonuna dek çiçek açarlar. Bakım sayesinde bu zaman sonbahara kadar uzayabilir. Ortalama boylan 25 – 35 cm. arasında değişir. Bazı ayrıcalı çeşitler 70-80 cm. boyunda olurlar. En makbul çeşitleri: Hollanda Lâlesi, Mendel Lâlesi, Darvin Lâlesi, Breder Lâlesi, Buket Lâlesi ve Gül Kraliçesi’dir.

Üretilmesi: Lâle’ler soğanlar gibi üretilir. Bu soğanlar ince kumlu ve yaprak çürüntüsü toprakla dolu tahta sandıklara ya da saksılara, güneşli veya yarı güneşli olmak üzere başları yukarı doğru üçte ikisi toprağa sokulur. Toprağa metrekareye 50 gramdan 100 grama kadar gübre katmak gerekir.

Sulama: Lâle’ler iyi ve düzgün sulanmalıdır. Sulandıktan sonra kasalar çok sıcak olmayan kuytu yerlere yerleştirilmelidir. Koyu kırmızı Lâle’ler kızgın güneşte fazla kalırlarsa yanar ve siyahlanırlar.

Soğanlar çiçek açınca Lâle’ler kesilip salonlarda, vazolara yerleştirilir.Kısa zamanda Lâle yetiştirmek isteyenler (en çok onbeş gün), soğan saksılarını cam ser’lerde üretmeleri gerekir. Bu çiçeklerin ser hararetinden yüksek bir ısıya gereksemesi yoktur.

lale ç

Lâle yetiştirmek profesyonel kişilerin bakımına muhtaç değildir. Amatör çiçekçilikle uğraşanlar, bahçelerini birkaç Lâle saksısı ile kolayca süsleyebilirler. Bunun için soğanları Eylül’den başlayarak kasalara dikmek gerekir. 10 -12 cm.lik bir saksı için üç soğan dikmek yeterlidir. Saksıların önceden kullanılmış olanı ve bir su deliğinin bulunması yeterlidir. Yeni saksılar için bütün gün saksıların su içinde bırakılması gereklidir. Soğanları ektikten sonra, toprağı iyice sulamak ve en az 9 derecelik bir ısıda saklamak gerekir. Kumlu ve yaprak çürüntülü topraklar yeğlenir. Bu şekilde 7-8 hafta kadar beklenir. Kökler çoğalmaya başlarken ve yapraklar gözükürken 10-12 dereceden 17-20 dereceye kadar artması gereklidir. Birkaç gün karanlık yerde saklandıktan sonra güneş ışığına çıkarılırsa, yapraklarının ve saplarının uzaması sağlanmış olur. Bu zaman içinde ısının 15 derece civarında olması yeğlenir. Lâle’ler ilk günler az su ile, sonra yavaş yavaş bu miktar çoğaltılarak sulanmalıdır. Bu işlem, çiçeklerin açmasına kadar devam eder.

Lâle’nin erken çiçek vermesi çok zevkli bir olaydır. Bunu sağlamak için de çiçekçilerden Ağustos sonunda elde edilen soğanlar (çeşitli cins ve katmerli ya da yalınkat ve erken veya geç açan) bahçe toprağı bulunan sığ saksılara ve uç kısımları hemen hemen toprak yüzünün altına gelecek şekilde yerleştirilir. Saksılar bahçenin gölgelik bir yerine ve toprağın 10 cm. derinliğine yerleştirilir. Yerlerinin sudan zarar görmeyecek şekilde olmasma dikkat edilmelidir. Soğanların tepeleri 1,5 cm. yükselince, saksılar sıcak ve ışıklı odalara konur. Bahçeye değil de, sıcak odalara alınacak bitkilerin toprağı nemli olmalıdır.
Leia Mais

Pembe Çiçekli Sarmaşık


2 – 3 metre kadar yükselen pembe çiçekli bir sarmaşıktır. Ömrü bir yıldır. Temmuz’dan Ekim’e kadar çiçek açar.


Tohumu sonbaharda yan yana yaprak çürüğü ile karışık kumlu bahçe toprağım taşıyan kasalara ekmeli ve fidelere 2 – 3 yapraklı olunca, aynı cins toprağa şaşırtma yapılarak soğuktan korumalıdır. Kışın camekân ya da camlı kasalarda saklanan fideler, Nisan’da bahçeye dikilir. Yaz sıcağından hoşlanmadığı için serin bir yere dikmek gerekir.

Leia Mais

Meryem Ana Asması


Birçok cinsleri vardır. Bir kısmının yaprakları beyaz abraşlıdır. Bazılarının yaprakları sonbaharda kızarır. Duvarlar, tünel ve parmaklıkları sardırmak için kullanılır. Kışın yapraklarını dökerler. Çok arsızdır.


Her dalı kolaylıkla köklenerek çabuk büyür. Tohum ile de, .yetiştirilir. Tohumlarını Mart’ta (5) sayılı harca ekmeli, bir kez şaşırtma etmelidir. Çok uzadığından kârgir binalar sardırmak için de kullanılır. Veitchi cinsinde dallarının üzerinde ince kıllar vardır. Bu kıllar, dallarını duvarlara yapıştırmaya yarar. Dayanıklı bir bitkidir. Bol tohum verir.

Leia Mais

Dekoratif Sarmaşıklar



Acem Borusu

Fazla kıştan korkar. Portakal renginde, boru şeklinde 7-10 tane küme halinde çiçekler açar. Çok yükselmez. 2 – 3 metrelik yerleri sardırmaya iyi gelir. Tohum ve çelikle yetiştirilir. Tohumlan Mart’ta



ve çelikleri Ekim ve Kasım’da camekânda (3) sayılı toprakta yapılır.

Daldırması da aynı şekilde yapılmaktadır. Ilımlı yerlerde açıkta kalabilir. Teneke ve saksıda da yetiştirilir.

Yürek Sarmaşığı

Tohumun üzerinde kalp şeklinde beyaz bir leke vardır. Bu tohumlar sert olduğundan Hintliler bunları birer birer delerek bilezik yaparlar. Bu çiçek bir buçuk metre kadar yükselir. Tohumu Mayıs’ta doğrudan doğruya bahçeye ekilir.


Daha erken sarılması istenirse tohumlan Şubat’ta sıcak camekânda kasalara ekip, Nisan’da bahçeye dikmelidir. Temmuz’da çiçek açar, ömrü bir yıldır.

Kanarya Gülü

Ceria denilen bu fidan Gül değildir. Çiçekleri kanarya rengindedir. Sarıkçıdır ve özellikle balkonları sardırmak için kullanılır. Çelik ve daldırma ile çoğaltılır. Çelikleri ve daldırması «Gül, Çelik ve Daldırması» gibi aynı toprak ve yöntemle yapılır. Kıştan korkmaz. Güneşi sever.

Leia Mais

Frenk Sarmaşığı


Tırmanıcı olan bu bitkinin yapraklan değişik renktedir. Sıcak salonlarda yaşayabilir. Toprağı (5) sayılı harçtır. Tohumla yetişir.

Asma gibi uzanan, dekoratif yapraklan olan ve oda dekorasyonunda kullanılan Cissus’un C. Discolour adlı, hafif sıcakça-mekânlarda, saksıda ve dış topraktaki yastıklarda yetişen bir türü vardır.


Bitki, ilkbahar ve yazın nemli koşullarda çeşitli renkte yapraklan ile güzel bir görünüşe sahiptir. Yapraklan 15 cm. uzunluğunda ve 7,5 cm. genişliğindedir. Normal yetişme koşullan sağlandığında; koyu yeşil hafif mermer, gümüşî beyaz ve pembe Gül renklerinde, alt yüzü ise kırmızımtırak erguvanî renktedir.

Anavatanı Java Adaları olup, iyi cins bitki elde etmek için sıcak camekânlar ve nemli bir ortam gereklidir. Diğer üzüm asması çeşitleri gibi, Cissus’un da zengin kumlu ve özlü -kuvvetli toprağa gereksemesi vardır. 15 cm. çapında saksılarda iyi büyür. Büyüme ve gelişme sırasında vaporizatörlerle bol miktarda sulanıp yıkanmalı, aynı zamanda sıvı gübre de verilmelidir. Kışın, hemen hemen kuru toprakta bırakılmalı ve gereken budama yapılmalıdır

Leia Mais

Çan Sarmaşığı


Mor renkli ve çan biçiminde olan çiçekleri makbul bir sarmaşıktır. 7-8 metre kadar yükselir, ömrü” bir yıldır. Camekânlarda ömürlü olur. En çok ağaçları sardırmak için kullanılır. Dalları ağacı sardıktan sonra, aşağıya sarktığından görüntüsü çok güzelleşir.

Tohumu Nisan’da sıcak bir yas-, tığa ekilir ve Mayıs ortalarında fideleri bahçeye dikilir. Temmuz’da çiçek açmaya başlar. Kuvvetli ve besleyici toprakta ve bol sulanan bu fidanlar yükseldikçe yükselirler. Ağaç olan bir cinsi makbuldür. Çiçekleri portakal rengindedir. Açıkta yaşar.

Leia Mais

Buz Çiçeği


Bu çiçek Anadolu’nun değişik yerlerinde yetişmektedir. Erzurum dağlarında, Zigana ve Dersim içinde, Munzur Dağı’nın yamaçlarında bu çiçeğe bolca rastlanır. Bu çiçeğin bütün kısımları saydam cam kırıntıları gibi billurlarla süslüdür. Karşıdan üzeri buzlanmış, açık yeşil renkli yaprakları andırır. 25 – 30 cm. kadar büyüyen Buz Çiçeği, derin olmayan saksılara dikilerek yüksek bir yere asılacak olursa, aşağıya doğru sarkarak çok zarif sarkık bir şekil alır. Çiçeği beyaz ve beyaz pembesi renktedir. Saksıda yetiştirilen bu garip çiçekler Temmuz’da meydana çıkarlarsa da, çiçekler ancak güneşli zamanlarda gelişir. Asılmış olarak salon süslemesinde, güneye karşı güneşli bölmelerin ve kayalıklı bahçelerde havuzların kenarlarını süslemede kullanılır. Buz Çiçeği, tamamen Helyotrop Çiçeği gibi yetiştirilir. Gübreli topraklardan pek hoşlanır.
buz çiçeği

M. Roseum (Yeni adı Lanpranthus Ro-seus) pembe, M. Blandum (Lampranthus Blandis) pembe, M. Coccineum (Lanpranthus Coccineus) kırmızı, M. Aureum (Lanpranthus Aureus) portakal, M. Haworthii (Eropsia Haworthii) adlı türleri yarı dayanıklı, dekoratif birer saksı bitkisidirler.

Kışın dondan korunan camekânlarda, havadar ve güneşli kısımlarda, kuru bir ortamda çok iyi yetişirler. Topraklarına bol miktarda adi kum koymalıdır. Yazın bol olarak yapılan sulama, kışın azaltılarak toprak kuru tutulmalıdır.

Çiçeklenme mevsiminden sonra çelik alınarak kolay çoğaltılabilirler. Alınan çelikler, adi kum ile biraz nemli yaprak ve bitki çürüğü bulunan saksılara dikildiklerinde, çok çabuk köklenirler.
Leia Mais

Doğum Zorluğu ve Dölüt Sıkıntısı

DOĞUM ZORLUĞU VE DÖLÜT SIKINTISI

Kasılma anormalliği olsun, anne leğeninde anatomik bir anormallik olsun, dölütün gelişinde bir anormallik olsun ya da çocuğun inişinde bir engel olsun, herhangi bir anormallik doğum zorluğuna (güç doğum) neden olur. Güçlüğün önü bazen alınabilir, bazense alınamaz; ama her durumda, güçlüğün ortaya çıkışı, gerek doğrudan, gerekse dölyatağı boynunun açılış süresini uzattığından, dölütte sıkıntıya yolaçabilir.

Dölyatağı kasılması düzensizlikleri

Dölyatağı kasılmaları sıklık açısından (kasılmalar birbirini çok yakından izliyorsa, dölyatağı, dinlenme döneminden geçmeden sürekli olarak kasılmış kalabilir), şiddet açısından ya da her iki açıdan aşırılık gösterebilir.

Tersine, kasılmalar ritim ya da şiddet açısından yetersiz de olabilir.

Kasılmalar çok aralıklı, ama çok şiddetli ya da bunun tam tersi olabileceği gibi, gerek ritim, gerekse şiddet bakımından tam bir düzensizlik durumu da olabilir.

Nedenleri saptamak genellikle güçtür: Dölütün geçişine herhangi bir engel, kasılmalarda düzensizliğe neden olabilir; çocuğun bedeninin önde gelen bölümünün engele dayanması, doğum tümseğine ve dölyatağı boynu açılmasının durmasına yolaçabilir.

Bu durumda, normal yoldan doğum denemesini durdurmak gerekir. Ama çoğunlukla, engelin ne olduğunu klinik olarak saptamak olanaksızdır; nesnel belirtilerin ortaya çıkmasını beklemekse, doğumun akışını ve dölyatağı boynu açılmasını yavaşlatır, çocuğun çıkış yoluna uyarlanmasını güçleştirir. Bu durumda, doğum yardımına başvurularak, sözkonusu anormal belirtiler yerine düzgün bir ritim geçirmeğe çalışılabilir.

Kasılmalardaki bu anormallikler, kadın için sıkıntı verici ve yorucudur; üstelik, kadının kaygısını artırmaları, doğumun akışını güçleştirir. Doğum için belirli bir engel ya da dölüt açısından gerçek bir oksijenlenme yetersizliği belirtisi yoksa, dölyatağı boynunun açılışını gözleyerek ve denetim altında tutarak, güçlüğü yenip doğumun normal akışını sağlamaya çalışmak uygun olur.

Leğen anormallikleri

Kadının leğenindeki bir anormallik, doğumun akışını tehlikeye sokabilir ya da güçleştirebilir. Bunun dışında, kasılma anormallikleri de yaratabilir.

Çocuk sağlığı, genel sağlık koruma ve aşı alanlarındaki ilerlemeler, raşitizme, önemli skolyoza, vereme, kemik-kemik iliği iltihabına ya da çocuk felcine bağlı leğen anormalliklerini büyük ölçüde azaltmıştır. İlk çocukluk çağında ortaya çıkan bu hastalıklar, leğenin normal biçimini almasına engel olur. Doğum hekimliğindeki gelişmelerin leğen anormallikleri konusundaki bilgileri de artırmış olması, günden güne daha duyarlı ölçümler yapılabilmesinin yanısıra, sezaryenin sağladığı güvence, bu tür leğen anormalliklerinde doğumun geleceğini önemli ölçüde iyileştirmiştir.

Anormallik gösteren leğenler bakışımlı (anormallik iki yanlıdır) ya da bakışımsız (anormallik tek yanlıdır) olabilir. Anormallik ayrıca, leğenin kalça bölümünde ya da kuyruk sokumunun biçiminde olabilir. Klinik muayeneyle ya da kemik leğenin röntgen filmiyle ölçümü yoluyla ortaya çıkarılan bu anormalliklerde, doğumun geleceği değişiktir. Bazı durumlarda, biçim bozukluklarının boyutları ya da önemi, normal bir doğuma olanak vermeyecek ölçüdedir; dolayısıyle sezaryen gerekecektir. Daha sık raslanan durumlardaysa, dölütün başının çeper kemiklerarası çapı ölçülüp leğen ile karşılaştırıldığında, alt yoldan doğuma ucu ucuna olanak verecek gibidir. Bu, doğal yoldan ddğumu «denemek» için yeterli bir nedendir. Ölçüt olarak, dölüt başının kemik yoluna girişi alınır. Dölütün başının yola girebilmesi, doğal doğum olanağını, dölyatağı boynunun silinme ve açılma durumundan daha iyi belirtir. Bu koşullarda, başın yola girememesi ya da dölütte oksijenlenme yetersizliği belirtileri, çocuğun girişimle üst yoldan çıkarılmasını gerektirir. Leğende en sık raslanan biçim bozuklukları, leğenin genel olarak dar olması (küçük ama uyumlu), enine darlık (enine çapların ufaklığı), raşitizmden etkilenmiş leğen durumu (leğenin yassı ve çok dar olması), kamburlarda ve iki yanlı topallık durumlarında leğenin biçim bozukluğu ve yerinde olmamasıdır. Sayılan bütün bu türlerde, leğen bakışımlıdır. Tek taraflı topallık, skolyoz, kalça kırığı durumlarında ise, leğen biçiminde bakışımsızlık olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır.

Leia Mais

Dölütün Ölmesi


DÖLÜTÜN ÖLMESİ

Dölüt, gebeliğin herhangi bir döneminde dölyatağı içinde, annedeki ya da yumurtadaki bir hastalık nedeniyle ölebilir.

NEDENLERİ

Dölütün gelişmesi çeşitli nedenlerle durabilir.

Annenin hastalığı

Atardamar basıncı yüksekliği gibi geçici, şeker hastalığı gibi kalıcı bir organik bozukluk ya da enfeksiyon hastalıkları türünden bir hastalık sözkonusu olabilir.

Dölütün gelişmesinde anormallik

Uzun süren bir gebelik, kan uyuşmazlığının ciddi biçimleri, etenleri birbiriyle ilişkili ikizler arasında dolaşım dengesizliği, kordon anormallikleri ya da.saptanması güç genetik nedenler, yumurtanın gelişmesinde anormallikler yaratabilir. Sözkonusu belirtiler sonucunda dölütün canlılığı sona erer, ama hemen dışarı atılmayabilir. Ölü dölüt hemen dışarı atılmazsa, dokularının mikroptan arınmış ortamda giderek yıkılmasının sonucunda, dokularda bazı değişiklikler başlar: Deri soyulur; sıvı dolu büyük kesecikler oluşur; iç organlarda yumuşama ve dokularda erime sonucu, dölüt yumuşak bir kütle halini alır. Gözler içeri çöker, kafatası dikişleri ve eklemler gevşer.

Etkin hareketler (olmuşsa) klinik olarak ortadan kalkmıştır; dölyatağının hacmi artmaz, küçük kalır; kalp sesleri duyulmaz olur; dölütün kutupları (kafa ve kalçalar) belirsizleşir; röntgen filminde, gelişmenin durduğunu gösteren kafatası ve omurga kemikleri anormallikleri saptanır.

Bu dönem genellikle kısadır (1 hafta kadar); ama 1 ya da 2 ay uzadığı da olur. Bu durumda, olayın kadın üstündeki ruhsal etkilerine karşın, yersiz girişimlere başvurmaktansa, olanaklar elverdiğince sancıların kendiliğinden başlamasını beklemek doğru olur.

Sancılar genellikle kendiliğinden başlar ve özel güçlükler çıkarmaz. Gene de, annenin dikkatli bir gözetim altında bulundurulması gereklidir.

DOĞUM SÜRECİ SIRASINDA DÖLÜTÜN ÖLMESİ

Dölüt, dölyatağı boynunun açılma dönemi sırasında oksijenlenme yetersizliği çekerse, çok dikkatli bir gözetime karşın, bazen kurtarılamaz. Bu durumda, gözetim ne kadar iyi olursa olsun, çocuğun yeniden canlandırmayla kurtarılabilecek kadar çabuk çıkarılması genellikle olanaksızdır. Bu durumda doğum güç olsa bile, maddi sorun kalmamıştır. Ama bu tür olaylar artık son derece azalmıştır ve ancak kordon sarkması durumunda görülmektedir.

Leia Mais

Menopozda Hareket Ve Kalori

Hareket ve kalori: Menopozda hareketlilik hem kemik yapısı hem de genel sağlık için çok önemlidir. Günlük kalori gereksi­nimi ile hareket arasında büyük bir ilişki vardır, ama hayatımı­zı kazanmak için yaptığımız “işler” ve boş zamanlarda yapılan­lar hafif hareketlerden güçlü egzersizlere kadar uzanır.
Enerji harcamayı etkileyen başka faktörler de vardır:
Isı çok soğuk ve çok sıcak kalori harcanmasını artırır.
Eğim - yokuş yukarı, yo­kuş aşağı ya da kum üzerinde yürümek düz yerde yürümekten daha fazla enerji harcanmasını gerektirir.
Kilo kilonuz ne ka­dar fazlaysa, hareket ederken o kadar fazla enerji harcarsınız.’ Huy kural olarak, gergin bir insan, gergin olmayandan daha fazla kalori harcar.
Çok az hareketli etkinlikler: saate 80-100 kalori. Okuma, yazma, yemek yeme, televizyon ya da sinemada film seyretme, radyo dinleme, dikiş dikme, daktilo yazma, çeşitli büro işi ve oturarak yapılan başkaları.
Hafif etkinlikler: Saate 110-160 kalori. Yemek pişirme, bulaşık yıkama, toz alma, küçük çamaşırları elle yıkama, ütü yapma, yavaş yürüme, ayakta ve kol kuvveti gerektiren çeşitli işler, hız­lı daktilo yazma, oturarak yapıldığı halde daha fazla güç gerek­tiren başkaları.
Orta etkinlikler: Saate 170-240 kalori. Yatak yapma, yer temiz­leme, paspas yapma, süpürme, hafif parke cilası, makineyle ça­maşır yıkama, hafif bahçıvanlık ve marangozluk, orta hızla yü­rüme, ayakta yapılırken orta şiddette kol gücü ve otururken şid­detli kol gücü gerektirenler.
Canlı etkinlikler: Saate 250-350 kalori. Ağır temizlik işleri, bü­yük miktarda çamaşırı elle yıkama, çamaşır asma, yatak değiş­tirme, hızlı yürüme, masatenisi, voleybol, ata binme gibi spor­lar.
Zorlu etkinlikler: Saate 350 kaloriden fazla. Yüzme, tenis, koş­ma, bisiklete binme, dans etme, kayak kayma gibi sporlar.
Kalori ve kilo artışı: Uzmanların çoğu, sağlıklı bir yetişkin ka­dının günlük kalori gereksiniminin 2 bin ile 2 bin 500 arasında olduğunu kabul eder. Aynı kiloda kalan bir kişi, yiyeceklerle al­dığı enerjinin tümünü harcıyor demektir. Aldığından fazla enerji harcıyorsa, kilo kaybedecektir. Öte yandan, aldığından daha azmi harcıyorsa, kilo alır. Denge bu kadar basittir. Meno­pozda pek çok kadında hormon değişimine bağlı yağlanma, özellikle karın çevresinde, izleyebilirsiniz.
Gerekli olandan fazla aldığımız her 3500 kalori ile yarım ki­lo alırız. Bunun tersi de geçerlidir. Besinlerle aldığımızdan baş­ka harcadığımız her fazla 3 bin 500 kalori ile yarım kilo. veririz. Çok kolay görünmesine rağmen uygulanması çok zordur. Nor­malde günde 2 bin 200 kalori alan bir kadın, bir haftada yarım kilo vermek için günde sadece 1700 kalori almalıdır; bir haftada bir kilo vermek için, aldığı kaloriyi neredeyse yarıya indirerek 1200 kalori almalıdır. Bütün bu bilgiler ve öneriler çok basittir. Ancak önemli olan kişinin bunlara eğilmesi, dikkat etmesidir. Özellikle menopoz, artık kadının sağlığına daha fazla özen göstermesi gereken bir dönemdir. Buradaki denklemden de anlaşılacağı gibi, kilo ver­mek için ya daha az yemeli ya da daha fazla enerji harcamalıyız. Ne yazık ki ilki çok kolay uygulanabilir. Ancak beslenmenizi kı­sıtlamadan size kilo verdirmeyi garanti eden rejimlerden kaçı­nın. Kilo vermek için egzersiz yapmak hiç de kolay değildir, çünkü hem sağlık durumunuz iyi olmalı, hem de gerçekten kilo verebilmeniz için gerekli egzersizlere çok fazla zaman ayırabil-melisiniz. Bir haftada yarım kilo vermek için günde en az bir sa­at zorlu egzersiz yapmanız gerekir. Oysa, uygun bir rejimle da­ha kısa zamanda daha iyi sonuç alabilirsiniz.
Leia Mais

Menopozda Bitkilerden Faydalanma

BİTKİLERDEN FAYDALANMA
Türk kültüründe “otacı” adı verilen bitkisel tedavi uzmanla­rı, Türklerin Şamanist olduğu 10. yüzyıl öncesine ve yüzyıllarca öncelere Orta Asya Türk topluluklarına ve boylarına kadar gi­der. Bitkilerden faydalanma deyince aklımıza genelde Osmanlı-Türk kültürünün önemli bir dalı geliyor.Bursa, Konya, Mardin, İzmir ve Diyarbakır gibi şe­hirlerimizde bitkilerden faydalanma geleneği yaygın olarak sürmekte. Ayrıca Şam, Niş, Musul, Selanik, Bağdat, Kosova gi­bi bugün için Türkiye sınırları dışında kalmış eski Osmanlı şe­hirlerinde de bitkilerden faydalanma geleneğinin sürdüğünü iz­liyoruz.
Esasen hangi gıdanın ve ne kadarının sağlıklı, hangisinin za­rarlı olduğu tartışması bitmek bilmiyor. Günümüzde diyetlerin ve gıda ürünlerinin çeşitliliği giderek çoğaldıkça “sağlıklı bes­lenmek” zorlaşıyor. Çünkü daha birkaç yıl önce savunulan bes­lenme rejimlerinin bazıları, bugünün uzmanları tarafından red­dediliyor.
Konumuz menopoz ve buna bağlı olarak kemiklerde osteoporoz gibi sorunların yaşanması olunca, hemen aklımıza kaba-yonca, arpa, karahindiba çiçeği, ısırganotu, maydanoz, kuşbur­nu ve avizeağacı gibi kemikleri güçlendirmeye yarayan bitkiler geliyor. Ardıç tohumu, aspir, eğir kökü, hardal tohumu, mısırpüskülü, sandalos ve terebentin de kemiklerdeki ağrıları ha­fifletici özelliğe sahip bitkiler.
Menopozda kalsiyum ve D vitamini açısından zengin gıda­lar tüketmek gerekiyor. Brokoli, kestane, istiridye, karahindiba yeşilliği, dilbalığı, lahana, somon balığı, deniz mahsulleri, su­sam tohumu, karides, soya fasulyesi ve tahin kalsiyum açısın­dan zengin gıdalardır. Değişik zamanlarda hububatlar ve kalsi­yumlu gıdalar tüketmek önemlidir. Hububatlar kalsiyumla bağlanan bir madde içermektedirler. Ancak kalsiyumu uyku­dan önce almak gerekiyor, çünkü kalsiyum en iyi uykuda emi­liyor.
Badem, kuşkonmaz, pancar, pazı ve ıspanak tüketiminizi sı­nırlandırın. Bu gıdalar kalsiyum emilmesini engelleyen “oksalik asit” bakımından zenginler.
Vejetaryen kadınlar et yiyenlere oranla daha az kemik erime­si sorunuyla karşılaşıyor. Kemik erimesinin kafein, yani kahve ile bağlantılı olduğunu unutmayın. Bir araştırmaya göre günde 300 mg (üç fincan) kafein verilen insanların idrarlarında içme­yenlere oranla daha fazla kalsiyum bulunuyor.
Karaciğer başta olmak üzere tüm organlara zarar veren alko­lün, olumsuz etkilerinden kurtulmak için toksinlerden armdırı-cı sebze ve meyve diyetlerine başvurun. Kırmızı yonca ve dulav-ratotu gibi kanı temizleyen bitkilerin çaylarını için.
Toksinlerden arınmak için haftada iki günü sadece sebze ve meyve yiyerek, bunların sularını içerek, zeytinyağı tüketerek, soyalı ürünlere ağırlık vererek geçirdiğiniz takdirde kanınız çok daha kolay temizlenecektir. Böyle bir diyeti bir kez, bir-iki haf­ta süreyle uyguladığınız takdirde metabolizmanız hızlanır. An­cak bu tarz bir diyeti uzun süre uygulamakta fayda var. Meyve ve sebzeler, yüksek oranda toksin atıcı etkiye sahiptirler. Sindi­rim sistemini desteklerler. Bol miktarda su tüketimi böbreklerin çalışmasını sağlarken, toksinlerin atımını da kolaylaştırır. Lif ve mineral zengini oldukları için toksinlerden arındırma progra­mınızın içine kuru baklagilleri de katmanız uygun olur. Papat­ya, nane gibi sakinleştirici bitkilerin çayları, sindirimi arındırıcı bir etkiye de sahiptir. Zencefil, kimyon, hindistancevizi ve kiş­niş de toksin atıcı maddeler arasında sıralanabilir.
Kolesterol vücutta, beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere, yaygın olarak bulunan, mum kıva­mında bir maddedir. Gıdalarla alınır veya vücut tarafından üre­tilir. Gıdalarla alman kolesterolün tamamı et, süt, yumurta gibi hayvansal kaynaklıdır. Eğer kolesterolünüz yüksek ise, elma, muz, havuç, tatlı su balığı, kurutulmuş fasulye, sarımsak, üzüm ve zeytinyağı içeren bir diyet uygulayın. Lifli sebze, meyve ve hububatları daha sık tüketmeye çalışın, örneğin fasulye, kahve­rengi pirinç, yulaf. Bol taze meyve ve havuç gibi sebze suları için. Karaciğerden yağın atılmasını sağlar ve bu da kolesterolü düşürür. Sıvıyağları, özellikle de zeytinyağını tercih edin. Taze ceviz dışında kuruyemiş yemeyin.
Afrodizyak bitkiler hakkında Alfa Yayınları tarafından ya­yımlanan “Cinsellik El Kitabı” adlı kitabımda ayrıntılı bilgi bu­labilirsiniz. Kadınlarda cinsel isteksizlik için geleneksel bir bitki karışımı önerisi: 50 gram andızotu kökü, 50 gram kayısıkıran kökü, 50 gram aynısefa çiçeği sapı, 50 gram ökseotu sapını ka­rıştırın. İki çorba kaşığı karışımı, yarım litre suda 10 dakika kay­natın. Günde üç defa yemeklerden önce birer çay bardağı için.
Menopozda yüksek tansiyon için kırmızıbiber, papatya, re­zene, yabani akdiken taneleri, maydanoz ve biberiye kullanıla­bilir. Uyarı: Eğer papatyaya alerjiniz varsa kesinlikle kullanma­yın.
Şerbetçiotu ve kediotu kökü, sinirleri yatıştırıcı etkiye sahip­tir. Günde üç bardak suma çayı için. Meyankökünden uzak du­run, çünkü bu bitkinin tansiyonu yükseltme özelliği vardır. Anason, şahtere ve zeytin yaprağı tansiyon düşürücü özelliğe sahip bitkilerdir.
Leia Mais

Kilo ve Şişmanlığın Kansere Etkileri

Kanserliyim Kiloma dikkat etmem önemli mi?
Evet, önemli. Kansere yakalanmanız, kilo alacağınız ya da kilo kaybedebileceğiniz anlamına gelebilir.
Fazla kilolu olma ile meme kanserine yakalanma arasında bağlantı bulunmaktadır, bunun yanında aşırı kilo ile endometrium (rahmin içini döşeyen tabaka) ve safra kesesi kanseri arasında da yine bağlantılar vardır. Her ne kadar sizin kanseriniz bunlardan birisi değilse bile, gelecekte başka bir kansere yakalanma riskinizi azaltacağından dolayı, kilo­nuza dikkat etmeniz önemlidir.
Kanserden dolayı kilo kaybettiyseniz, kendinizi tekrar toparlamak ve böylece eski halinize dönmek isteyebilirsiniz. Aşırı kilo kaybının sizi zayıf düşürmesi muhtemeldir. Bu sizi infeksiyonlara ve diğer hastalıklara açık hale getirir, aldığınız herhangi bir tedavinin etkilerinin üstesinden gelmek için de daha uzun zaman gerektirebilir.
Leia Mais

Zayıflama Rejimi Diyet Çeşitleri



Zayıflama rejimi
Besinler yaşamamız için gerekli olan enerji kaynağıdır. Ancak yediğimiz besin­ler organizmamızın ihtiyacından fazla ener­ji sağlarsa, bu enerji fazlasını vücut, gel# çekte kullanmak üzere yağ şeklinde depo eder. Bu alışkanlık halini aldığında da, kilo normalin üzerine çıkar.


Vücut ölçülerinizin bozulmamasını isti­yorsanız, ya da fazla kilolarınızı atmak niyetindeyseniz aldığınız kalori ile har­cadığınız enerji arasında denge kurmak zorundasınız. Bu da ancak makul, aklı başında bir beslenme rejimi ile mümkün olur. Eğer kilonuz normalin çok üstün­deyse bu durum başka sebeplerden (hormon faaliyeti, metabolizma bozuklu­ğu vb.) ileri gelebilir. Önce bir uzman doktora başvurmanızda fayda vardır.

Zayıflamaya karar verdiğinizde, tuzun ye şekerin aşırısından, tatlılardan, hamur işlerinden, kızartmalardan kesinlikle uzak durmanız gerekir. Etin yağsızını ve ızgara­sını, sebzelerin haşlanmışım tercih edin. Bol yeşil salata, yağsız peynir yiyin, süt için. Kuru yemişlerden, alkollü içkilerden de uzak durun.
Çok hızlı zayıflama rejimleri, bünyenizin zayıf düşmesine sebep olur, hastalıklara karşı direncinizi azaltır. Ayrıca hızlı veri­len kilolar aynı süratle alınır.
Kesinlikle ayda 4 kilodan daha fazla ver­meyin. Bunu da ancak 2 ay uygulayıp bir süre bırakın.
Fazlalığınız sadece birkaç kiloysa, bunlardan kurtulmakta da acele ediyorsanız ve sağlığınız yerindeyse, meyve,patates ya da peynire dayalı şu 3 hızlı rejim arasın­dan bir tanesini seçip hemen uygulayabilir­siniz.
PATATES REJİMİ1. Gün
Kahvaltı: 1 dilim kepekli ekmek, bir par­ça margarin, 1 haşlanmış yumurta.
öğle yemeği: Haşlanmış 4 patates, 200 gs. yağsız peynir.
Akşam yemeği: 1 kase patates çorbası, 2 havuç, 2 domates.
2. Gün
Kahvaltı: 1. gün gibi.
öğle yemeği: 4 çiğ patates ince ince di­limlenir, ince kıyılmış bir soğanla birlikte çok az suyun içinde bekletilir. 100 gr. yağ­sız dana kıyması ilave edilerek, üzerine çır: pılmış bir yumurta dökülür. Kaçıştırılıp yağsız tavada pişirilir. 1 domatesle bera­ber yenilir.
Akşam yemeği: 1 tabak yağsız patates püresi, 1 haşlanmış katı yumurta, tuz sara-biber, 1 dilim kepekli ekmek.
SÜT REJİMİ
1. Gün
Kahvaltı: 150 gr. yoğurt, 200 gr. çilek, veya herhangi bir meyve
öğle yemeği: 200 gr. yağsız peynir, 150 gr. yoğurt, 1 portakal (veya bir baş­ka meyve).
Akşam yemeği: 250 gr. süt, 1 porta­kal (veya başka meyve).
2. Gün
Kahvaltı: 150 gr. yoğurt, 1 tatlı kaşığı reçel.
öğle yemeği: 1 muz, yarım litre süt.
Akşam yemeği: 200 gr. yağsız beyaz peynir, yarım ütre süt, 2 şeftali (veya başka bir meyve.

MEYVE VE SEBZE REJİMİ
1. Gün
Kahvaltı: Üzerine çok az yağ sürül­müş 1 dilim kepekli ekmek, 2 domates.
öğle yemeği: Haşlanmış ve içine çok az tereyağı katılmış 450 gr. yeşil fasulye, 1 dilim kepekli ekmek, 1 elma.
Akşam yemeği: Üzerine sadece tuz serpilmiş marul salatası, 1 dilim kepekli ekmek (üzerine çok az yağ sürülür) 1 muz.
2.Gün
Kahvaltı: 1 dilik kepekli ekmek, 1 haş­lanmış yumurta.
öğle yemeği: Elma, 1 muz, 1 portakal.
Akşam yemeği: 1 domates, 1 yeşil bi­ber, yarım salatalık, tuz ve karabiber ilavesiyle hazırlanmış salata, yarım kâ­se yoğurt, 1 dilim kepekli ekmek, 1 ar­mut.
Dikkat! Bu rejimleri 3-4 gün en çok bir hafta uygulayın, daha fazla değil.

Leia Mais

Jimnastik


Jimnastik
Kilo vermek ancak rejimle mümkün­dür. Ama vücudunuz sarkmadan, kasla­rınız gevşemeden fazla kilolardan kur­tulmanız için rejimle birlikte jimnastik yapmanız da şarttır.
Jimnastik sağlığımızı korumak ve gü­zel bir vücuda sahip olmak için alacağı­mız tedbirler arasında önemli bir rol oy­nar. Kasların gelişmesini, akciğerlerin bol oksijen almasını, kanın iyi dolaşma­sını sağlayan beden hareketleri, herhan­gi bir hastalık, teşekkül bozukluğu, ra­hatsızlık sözkonusu olmadıkça, her yaş için gereklidir. Çok küçük yaşlardan iti­baren günde en az 10 dakika jimnastik yapılmalı ve bu alışkanlık ileri yaşlarda da sürdürülmelidir.
Çoğu kimse iş yerinde veya evdeki günlük koşuşturmaların vücuda esnek­lik kazandırdığına inanır. Bu günlük faaliyetler insanı yorar ama adaleleri kısmen çalıştırır. Ancak jimnastik, vü­cudun çeşitli dokularına, organlarına güç kazandırır, kasların çalışmasını ko­laylaştırır, onlara güç, ahenk verir, bi­çimsizlikleri önler, kalp-damar sistemi­nin düzenli çalışmasına, yardımcı olur.

Bütün doktorlar, fizloyoglar, iyi yapıl­dığı takdirde jimnastiğin çok yararlı et­kileri olduğunu kabul etmektedirler. Psi­kologlar, bedenle ruh sağlığı arasında kesin bir bağlantı olduğunu iddia et­mektedirler. Bu kadın, erkek, yaşlı, genç, herkes için geçerlidir. Eğer merdi­ven çıkarken zorlanıyorsanız, kalçaları­nızda o sevimsiz yağ birikintileri olduy­sa, organizmanız uzun süreli hareketsiz yaşamanın bedelini ödüyor demektir. Bu durumda, hemen harekete geçmeniz gerekir. Çoğumuz günün büyük bir bö­lümünü aynı yerde, oturarak geçiririz. Evden otobüs veya dolmuş durağına ka­dar çok az bir yol yürürüz. Yıllar geçtik­çe, yaşlandıkça ruh ve fizik açısından yeteneklerin azalması normaldir. Ama sürdürdüğümüz hayat tarzının da bun­da büyük rolü vardır. İşte bu yüzden, tehlikeli olan ve kilo aldırdığı için orga­nizma üzerinde olumsuz etki yapan ha­reketsiz hayattan vazgeçmek gerekir. Bu noktada bir kısır döngü meydana ge­lir: Kilosu biraz fazla olan biri, daha az hareket etmeye başlar ve giderek daha çok şişmanlar. Oysa beden faaliyetleri yağların yakılma işini hızlandırır.
Düzenli yapılan jimnastik kalp damar sistemine fayda sağladığından ömrümü­zü uzatabilir. Zihni açar, uykuyu düzene sokar, sindirimi kolaylaştırır. Jimnastik kaslara çeviklik kazandırır, kemik yapı­şım güçlendirir, her açıdan kendimizi daha iyi hissetmemize yol açar. Ama, belirttiğimiz gibi, önemli olan bunun dü­zenli ve istekli yapılmasıdır. Bir gün jimnastik yapıp, ertesi gün bırakmak et­kili olmaz. Aym zamanda, uzun bir hare­ketsizlik döneminden sonra yorucu be­den hareketlerine kalkışmak, vücudu birdenbire zora koşmak da zararlıdır. Daha ilk hareketlerde nefes nefese kal­mamaya dikkat etmek gerekir. O takdir­de hareketler çok hızlı, adaleler gereğin­den fazla zorlanarak yapılmış demektir.
Bu durumda kramp, sancı gireDİlir. Hat­ta mide bile bulanır. Hevesiniz kaçabilir. Hareketten vazgeçip, bir kenara oturur­sunuz.
Jimnastik yapmak için en uygun saat, sabah, yataktan kalkar kalkmaz ve aç kanunadır. Ya da akşam yatağa girme­den önce, yemekten en az iki saat sonra. Aslında en iyisi, hareketleri açık havada yapmaktır, ama şehir içinde buna pek imkan bulunmadığından oda penceresi­ni açık tutmak yeterli olur.
Jimnastik yaparken çok kalın giyin­mek yanlıştır. Fazla terleme, kilo kay­betmeye yaramaz. Ama çok hafif giyin­mek de iyi değildir. Üşüdükleri takdirde adalelere kramp girebilir. En iyisi, be­den hareketlerini bir külotlu çorap veya eşofmanla yapmaktır. Yer hareketleri hah üzerinde yapılmalıdır.
Jimnastiğe her gün ısınma hareketleri ile başlayın. Isınma hareketleri kalp atışlarını hızlandırır, dolaşıma daha çok. kan, adalelere ise daha çok oksijen git­mesini sağlar. Ellerin ucuyla ayak par­maklarının ucuna değmek, veya ant üs­tü yatıp bir dizi çeneye doğru çekmek ve beşe kadar saymak gibi 2-3 dakika ser­best ve gevşeme hareketlen yapmak yeterlidir.
Dikkat etmeniz gereken bir diğer önemli nokta da şudur: Isınma ve gevşe­me hareketlerinden sonra başlayacağı­nız egzersizleri tamamladıktan sonra durmayın! Oksijen alımını birden kesmemek ve bacak adalelerinin aniden gevşemesi sonunda kanın orada toplanıp kalbe çıkmakta zorlanmasını önlemek için, bir süre serbest hareketlere devam edin. Jimnastiği aniden kestiğinizde başınız dönebilir.Jimnastiği her gün alışkanlık haline getirin, kurallara harfi harfine uyarsanız, kısa bir süre sonra Vücudunuzun zindelik kazandığını görecek ve kendinizi her açıdan çok iyi hissedeceksiniz.

Leia Mais

Çocuğun Büyümesi ve Vitamin Çeşitleri


DAHA BÜYÜK ÇOCUK

2 yaşından sonra çocuğun büyümesi yavaşlar, beden oranları çok yavaş olarak değişir.

Kemiklerin büyümesi yaşa göredir ve çizimlerle gösterilebilir.


Kemik yaşı röntgen filminde, normal kemikleşme noktalarının incelenmesiyle belirlenir. Doğuşta kemikleşme noktaları azdır (diz ve ayakta); daha sonra, çocuk büyüdükçe çok yavaş olarak eklemlerde, özellikle de el, dirsek, omuz ve kalça eklemlerinde belirmeye başlarlar.

Omuzlar 2 yaşında, dizler 5 yaşında, ayaklar 8 yaşında, kalçalarsa 10 yaşında bütünüyle kemikle-şir. 11 yaşında dirsek, bilek ve dizlerdeki kemikleşme aşağı yukarı bitmiş olmakla birlikte, bu durum Çocuktan çocuğa değişebilir.

Çok daha sonra gerçekleşen ve 18 yaşma doğru tamamlanan kemik ucu kemik gövdesi yapışmaları da röntgen filmleriyle denetlenebilir.
Büyüme, alışılmış boy ve kafatası çapı ölçümleriyle denetlenir.

Çocuğun organizmasındaki sinir hücreleri de bütünüyle oluşmuşlardır; ama bünye henüz çok dayanıksız olduğundan, çevreden etkilenebilir.

Kalp ve ciğerlerin büyümesi, bedeninkini izler.
Büyük çocukta bedensel bir çaba harcamadan sonra soluksuz kalma belirtileri ya da morarma görülmesi, bir kalp hastalığını akla getirebilir. Muayenelerde hiç bir bozukluk görülmezse, bu durumun çocuğun çabuk büyümesinden ileri geldiği anlaşılır.

BESLENME

Yemekler
Kahvaltı

Gece boyu süren açlığı ve öğleden önceki gereksinimleri karşılayabilmesi için, kuvvetli olmalıdır. Çocuk henüz tam uyanmamıştır; dolayısıyle iştahı pek yoktur. Bu nedenle kahvaltının iştahı uyarıcı, bol çeşitli ve dengeli olması gerekir.

Süt, ekmek ve tereyağı genellikle kahvaltının temeli olmakla birlikte, günümüzde meyve ya da meyve suyu gibi değişik ve vitamin bakımından zengin besin verme eğilimi de yaygınlaşmaktadır.

Çeşitleri zaman zaman değiştirmeyi bilmek, sözgelimi ekmek yerine bir yumurta, bir bisküvi vermek, süte kakao, çay, v.b. eklemek, iştahı uyarmak açısından yararlıdır.

İkindi kahvaltısı

Çocuk için kesin bir gerekliliktir; öğle ve akşam yemekleri arasında bağlantıyı sağlar.

Çocuğa verilen besinler bol vitaminli olmalıdır. Beslenme dengesinin iyi olması için meyve mutlaka gereklidir.

Genellikle sütlü maddeler, meyve ya da bisküvilerden oluşur.

Öğle ve akşam yemekleri

Çiğ sebze ve salatalar, et,,balık ya da yumurta, sebze, daha sonra da sütlü tatlılar ya da meyve içermelidir.

Çocuklar sosis, sucuk, pastırma ve salam gibi şarküteri maddelerini çok severler; ama bünyeleri bunları pek kaldırmadığından, fazla vermekten kaçınmak gerekir.

Sofraya iştahla oturması için, çocuğun düzenli saatlerde yemeğe, alıştırılması gerekir; ayrıca yemekler de göze güzel görünecek ve hoş kokulu olacak biçimde hazırlanmalıdır.

Çocuk her yemekten önce mutlaka ellerini yıkamalıdır. Yemek sırasındaki hava gerginlikten uzak olmalıdır; ana-baba, çocuğun yemek sırasında oyun ve maskaralıklara girişmesine yumuşak bir biçimde engel olmalıdır.

Çeşitli vitaminler

Pek çok vitamin vardır: A—B—C—D—E—F— H—I—j—K—L ve PP vitaminleri. Az miktarda olmakla birlikte, bunların tümü gereklidir.

Vitaminler taze besinlerde bulunur; uzun süreli bekletmeler sonucunda ve fazla pişirmeyle ölürler.

A vitamini

Özellikle hayvansal yağlarda ve kırmızı sebze ve meyvelerde (havuç, domates) bulunur. B vitamini

Çeşitli vitaminlere bölünür; PP vitamini bunlardan biridir. Her birinin kendine özgü özellikleri vardır. Özellikle ette, tahıllarda ve bazı sebzelerde bulunur.

C vitamini

Çok dayanıksız ve kolayca ölen bir vitamindir. Oksitlenmeye ve sıcaklığa (40°C) hiç dayanamaz. Meyve sularında ve yeşil sebzelerde bulunur; buna karşılık konserve yiyeceklerde yoktur. Bu nedenle, yiyecekler taze sebzelerden hazırlanmalı ve hemen yenmelidir.

D vitamini

D2 ve D3 vitaminleri kalsiyumu bağlayan, raşitizm hastalığını önleyici vitaminlerdir. Özellikle balık yağında, yumurta sarısında, sardalyada… bulunurlar.

Kış besinlerinde az bulunduklarından, bu mevsimde çocuğa ilaç biçiminde verilmeleri gerekir.

Süt bebeklerine ve 18 aylığa kadar çocuklara, 3-6 ay kadar saklanabilen içilecek ampuller biçiminde günde birkaç damla verilir.

D2 ve D3 vitaminleri yokluğu, raşitizmin bütün biçimlerine yolaçar ve kemiklerde kireç yitiminin ortaya çıkmasını kolaylaştırır.

Proteinler, karbonhidratlar (şekerler) ve yağlar (lipitler)

Bu üç madde, besinlerde değişik oranlarda bulunur.

Dengeli bir beslenme rejiminde, her birinden yeterli miktarda bulunmalıdır.

Proteinler (protitler), protein oranı yüksek besinlerde (et, yumurta, balık, sütlü yiyecekler) bulunur.

Karbonhidratlar (şekerler ya da glüsitler) meyvelerde ve şekerli maddelerde (bal, reçel ve nişastalı yiyecekler) bulunan çeşitli şeker türleridir.

Yağlar (lipitler), özellikle tereyağı , zeytinyağı ve sütlü yiyeceklerde bulunur.

Çocuğun kalori gereksinimlerini bu 3 madde karşılar.

Leia Mais

Bebeklerin Beslenme Kuralları


BESLENME

Beslenme rejimi sorunu eskisi kadar karmaşık değildir. Normal bir çocuğun beslenme rejimini düzenleyen birkaç ana ilke vardır:

— kadın sütünün, inek sütüne geleneksel üstünlüğü;

— sütten erken kesmenin ve çeşitli besinler vermeye erken başlamanın gerekliliği;

— akılcı ve düzenli biçimde vitamin vermenin önemi.

BESLENME ÖĞELERİ

Çeşitli sütler

Anne sütü

İnek sütünün niteliğini yükseltme alanındaki bütün çabalara karşın, bebeğin meme emmesi her zaman daha iyidir. Gerek içindeki maddelerin oranı, gerekse proteinlerinin yapısının çocuğun sindirimine daha uygun olması nedeniyle, her durumdaki çocuk anne sütü alabilir. .Öte yandan, anne sütü ciddi sindirim bozukluklarına karşı da gerçek bir sigortadır. Bu nedenlerle, annenin emzirmeye gerçekten karşı olduğu durumlarda (aşırı bir baskıya dönüşmemek koşuluyla), çocuğunu emzirme konusunda teşviki gerekir. Anne kararsızsa, hiç olmazsa ilk 2 ayda (gerekiyorsa,başka bir süt ya da mamayla birlikte) memeyle beslenmenin çocuk için çok yararlı olacağına inandırılmaya çalışılmalıdır.


Mutlaka uyulması gereken kurallar şunlardır:

— yeni doğmuş bebek için 3 saat ara. ile günde 6 emzirme yeterlidir (2. ve 3. aylarda 5 emzirme);

— emzirme süresini 10 dakikadan uzun tutmak gereksiz, hattâ zararlıdır. Zorunlu olmamakla birlikte, her kez iki memeyi de vermek, özellikle başlangıçta süt az geliyorsa, memeleri çalıştırarak sütü artırmak bakımından yeğ tutulmalıdır;

— bebeği her- gün tartmak ve kilosunu düzenli biçimde izlemek gerekir;

— her emzirmeden sonra, meme başı, .kaynamış suya batırılmış ve biraz alkol eklenmiş bir pamukla temizlenmeli ve bir sonraki emzirmeye kadar, mikroptan arındırılmış bir gazlı bezle korunmalıdır;

— anne kuşkonmaz, pırasa, lahana, şalgam yemekten (bu sebzeler sütün tadını değiştirir), alkol, kahve, çay, ilaç kullanmaktan (bu zehirli maddeler süte geçer) kaçınmalı, protein bakımından zengin (et, sütlü besinler, vitaminler) dengeli besin almalı, ama çok yememelidir. Ayrıca yorgunluk ve heyecandan kaçınmalıdır;

— 3.-6. aya doğru sütü azar azar kesmeli, emzirmenin yerine yavaş yavaş çeşitli lapalar koymalı, bu işi hiç bir zaman 12. aydan sonraya bırakmamalıdır.

Annede ciddi bir hastalık varsa emzirmeden vazgeçmek gerekir. Enfeksiyon hastalıklarında, kalp hastalıklarında, meme hastalıklarında (meme iltihabı, apsesi; urlar) ve bütün ciddi hastalıklarda anne, meme vermekten kaçınmalıdır. Emzirme, sağlıklı kadınlara özgü bir ayrıcalıktır.

İnek sütü ve hasır mamalar

Eskiden kolayca sağlık bozukluklarına ve barsak enfeksiyonlarına neden olurlardı. Günümüzde süt üretiminin sanayileşmesi bu durumu değiştirmiştir.

Annenin bebeğini emziremediği durumlarda inek sütü, hazır mamalar kullanılır.

İnek sütü

Olanak varsa, kapaklarında şişelenme tarihi belirtilen pastörize sütler kullanılmalı, kullanırken bazı yalın kurallara uyulmalıdır: Kaynatılmalı, şişe açıldıktan sonra uzun süre bekletilmemeli, buzdolabında saklanmalıdır. Anne sütüne oranla protein oranı daha yüksek, karbonhidrat oranı daha düşüktür. Lipit (yağ) oranı aynıdır. Bununla birlikte yağ ve protein bileşenlerinin fiziksel özellikleri, kadın sütününkilerden farklıdır: Midede sindirim sırasında inek sütünün yağ ve proteinleri irice topaklar oluşturduklarından, sindirim salgılarıyla temas yüzeyleri azdır; bu nedenle etkinlikleri azalır. Ayrıca şeker eklenmesi ve sulandırılması gerekir. Pastörize süt bulma olanağı yoksa, kaynatılmış inek sütü kullanılabilir.

Hazır mamalar

Yakm denebilecek bir tarihte piyasaya sürülmüşlerdir. Özellikleri açısından anne sütüne yaklaşırlar: Kazein oranı aynıdır, aynı miktarda yağlı madde kapsar; içindeki şekerler nitelik ve nicelik yönünden anne sütündekiler gibidir; pH oranı (asitliği) aynıdır, vitamin oranları da anne sütü gibidir. Mideden geçiş süresi de anne sütününkine eşit olduğundan, kolay sindirilir; çocuğun günde 4-5 kez kaka yapmasını sağlar. Tek sakıncası pahalı olmasıdır.

Öteki besinler

Un

Besleyici ve sindirimi kolay olması için, kepek oranı yüksek olmalıdır. Çeşitli tahıllardan (buğday, mısır, arpa, çavdar, yulaf) unların ya karıştırılarak ya da sırayla verilmesi gerekir. Çok erken verilirse ( 3. aydan önce) sağlıksız şişmanlık yapabilir.

Sebze, et, meyve ve tatlılar

Değişik tadlı ve değişik kıvamlı bir besinle karşılaşan çocuk şaşırır; bu nedenle, azar azar ve alıştırarak verilmelidirler. Süt bebeklerine kuru sebzeler (kuru fasulye, bezelye, nohut, v.b.) vermekten kaçınmak gerekir; süt bebekleri, geleneksel besinleri olan yeşil sebzeleri (ıspanak), patates ve havuç püresini çok severler. Taze kıyma, hafifçe kavrulmuş olarak verilebilir. Süt bebeklerine küçük parçalar halinde kesilmiş beyaz etli balıklar (dil-balığı, mezgit), tavuğun beyaz etleri, rafadan yumurta da verilmelidir.

Elma, ayva kompostoları, muz püresi, genellikle bebeklerin sevdikleri besinlerdir. Bundan yararlanarak, bebeği kaşıkla yedirmeye alıştırmak denenebilir.

Vitaminler

Vitaminli oldukları belirtilmiş bile olsa, süt ve hazır mamaların çoğunun vitamin kapsamları yetersizdir. Bebeğin mutlaka alması gereken vitaminler şunlardır:

— C vitamini: İlk günden başlanarak 2-3 kahve kaşığı limon ya da portakal suyu biçiminde;

— D vitamini: Bebek en az 18 aylık oluncaya kadar, konsantre eriyik halinde, azar azar ve ölçülü miktarlarda (ilk günden başlanarak ya da az sonra, günde 4 damla) verilmelidir; öteki vitaminlerin yararı tartışılabileceğinden, yalnızca D vitamini içeren eriyikler tercih edilmelidir (gerek D vitamininin, gerekse ötekilerin fazla verilmesinin bazı sakıncaları vardır).

Leia Mais

Yenidoğanda Beslenme Bozuklukları


Yenidoğanda beslenme çok önemlidir. Hızlı büyüme ve organ gelişimine uygun beslenmesi gereklidir. Ancak doğuştan anormallikler bebeğin beslenmesini yetersiz kılar. Bunlar arasında en önemlileri tavşan dudak, yarık damak, yemek borusu anormallikleridir. Kimi bozuklukları, ileri derecede böbrek, kalp, karaciğer pankreas hastalıkları ile şeker hastalığı, tiroid bezinin çalışmaması, metabolizma ve endokrin sistemi hastalıkları, beslenme bozukluklarını hazırlayıcı nedenlerdir. Yenir doğanda beslenme bozuklarının temel nedenleri ise şunlardır. Anne sütü yeterli olmayabilir. Anne bunun farkına varmaz, bebek aç kalır. İvegen ishalden sonra bebeğe uzun süre süt verilmezse beslenme yetersizliği görülür.

Bebekte meydana gelen kısa ya da uzun süreli enfeksiyonlar beslenme bozukluğuna yol açar. Enfeksiyonlar sırasında metobilizma artar. Kusma ve ishal ile kayıplar olur. iştahı azalan bebek besin maddelerini alamaz, denge bozulur.

Böyle bebeklerin ağırlıkları artmaz. Durumu gittikçe kötüler, kilo kaybı başlar, deri altı yağ dokusu azalır. Deri buruşuk bir durum alır. Karın şişkin ya da çökük olabilir. Isı genellikle normalin altındadır. Üdem olabilir. Bazen metabolizma azalır. Başlangıçta huysuz olan bebekler gittikçe halsizlesin iştahları azalır. Genellikle kabızdırlar. Bununla birlikte açlık tipi ishal görü- zursuz ve sinirlidir. Devamlı ağlar, lebilir. Sık sık müküslü kaka çıkar. Bu doğaldır. Onu üzmemeye dikkat Devamlı sızlanırlar, sesleri kısılır, ederken zamanında hekime götürülmelidir.

Leia Mais

İnsan Yaşamının Temeli – Beslenme

Her canlının beslenmesinde iki amaç vardır. Dokuların yapılanması ve yenilenmesi için gerekli hammaddeyi almak, vücuda enerji verecek canlılığı sağlamak. Genel olarak birinci amaca temel maddelerden az bir miktar sindirilerek varılabilir. Fakat ikincisi için yeterli kalorinin alınması şarttır. Yeterince kalori alıp, temel besinleri almamak, temel besinleri, dengeli alıp toplam yiyecek yetersizliği de yaşamı engeller. Kısacası hiç bir besin maddesi tek başına yeterli büyüme, gelişme ve sağlıklı yaşam için gerekli imkanı sağlıyamaz.

Kötü beslenme üç şekilde görülür:

1) Yetersiz beslenme,

2) Dengesiz beslenme,

3) Aşırı beslenme,

Yetersiz beslenme sürekli beslenme bozukluğuna gider. Bu da çocukların hastalıklara karşı direncini azaltır. Yaşam tehlikeye girer. Çocuk vücudunun büyümesi, gelişmesi, organların işlevlerini tam olarak yerine getirebilmesi için çeşitli besinlerin hepsinden belli oranlarda alınması dengeli beslenmekle olur. Bir ve birkaç besin türü istenilenden fazla dahi alınsa, sonuçta dengesiz beslenme ortaya çıkar. Aynı durum aşırı beslenme için de söz konusudur. Pek çok hastalığın gelişiminde şişmanlığın etkisi görülür.

Leia Mais

B Vitaminleri

Vitamin B1: Jansen ve Donath tarafından 1926 yılında saf billurlar şeklinde elde edilmiştir. Williams ve çalışma arkadaşları aynı vitamini 1936′da yapay olarak ürettiler. Kimyasal yapısı nedeni ile tiamin adını verdiler. Tiamin beyaz, billursu, bir bileşiktir. Isıya dayanıklıdır ve suda erir. En çok tahıl, karaciğer, bira mayası, kalp, böbrek ve cevizde bulunur. İnsanlar için günlük ihtiyaç 1,5 — 2,5 miligramdır. Tiamin-siz beslenen (kabuksuz pirinç) güvercinler uçamaz, yürüyemez. Yemek yeme isteği azalır. Felçler olur. İnsanlarda beriberi hastalığı meydana gelir. Uzakdoğu ülkelerinde sik görülür. Hastalığın genel belirtileri arasında, sinirlerin duyu ve motor bozukluğu (Polinevrit), kalp – damar bozuklukları ve ödemdir. Hastalığın başlangıcında halsizlik, yorgunluk vardır. Bunlara baş ağrı ve dönmesi eklenir. Sonra da mide ve bağırsaklarla ilgili belirtiler ortaya çıkar. Beriberi hastalığına süt çocuklarında sıkça rastlanır, özellikle beriberili annelerin sütleri ile beslenen çocuklarda hastalık yaygındır. Bu tip çocuklarda vücutta sertlik, idrar azalması, halsizlik, ödem, kalbin genişlemesi, düzgün olmayan nabız atışlarf görülür. Ülkemizde hemen hiç görülmez.

Vitamin B2 (Ribolavin): İlk kez 1933 yılında Kuhn tarafından ayrılmıştır. Bu ayırmada yumurta, süt ve maya kullanılmıştır. 1935′ten sonra da Kuhn ve Karrer tarafından yapay olarak elde edilmiştir. Riboflavin, portakal sarısı renginde, billursu bir maddedir. Isıya dayanıklıdır. 100 derecenin üzerinde yok olmaz, ancak adi ve ultraviyole ışınlarının etkisiyle kolayca harap olur. Riboflavin bitki ve hayvansal organizmalarda yaygın halde bulunur. En zengin kaynaklar, et, süt peynir, kalp, karaciğer, böbrek, yumurta, yeşil yapraklı bitkiler, maya ve tahıllardır. Eksikliğinde deri incelmesi, dudaklarda çatlaklar olur. Dil kırmızı menekşe bir renk alır. Papiller genişler, yâssılaşır ve üzerinde çatlaklar meydana gelir. Riboflavin eksikliğinde en hassas organ, gözdür. Korneada damarlarıma, kaşıntı, ışıktan etkilenme, aşırı göz yaşı salgılanması görülür. Özellikle süt çocuklarında büyüme duraklar, kilo kaybı ve deride gerginlik meydana gelir. Hastalık tedavileri hekim kontrolünde yapılmalıdır.

Vitamin B3 (PP Vitamini nikotinik asit): Nikotinik asitin 1937 yılında faydalı olduğu anlaşıldı. Hafif ekşi, billursu bir tozdur. Suda erir. Canlı dokularda daha çok amidi olan nikotinamid olarak bulunur. En çok karaciğer, kalp, et, bira mayası ve mantarda vardır. Vitamin B3 yetmezliğinde, pellagra hastalığı meydana gelir. Hastalığın belirtileri deride ve sinir sisteminde kendini gösterir. Önce iştahsızlık, karında ağrı, dilde, kızartı ve yanma meydana gelir. Bunlara ağız, dil ve diş iltihapları ile mide, bağırsak iltihabı da katılır. Şiddetli karın ağrıları, isha^ sık görülen durumlardır. Deride haraplanmalar olur. Sertleşir, kızanr, kabuklanır ve çatlaklar meydana gelir. Pellagralılarda sinirsel ve ruhsal bozukluklar olur. En önemlisi deliriumdur. Hastalara yeter miktarda niacin ve niacinamid verilirse kısa sürede düzeldikleri görülür. Pellegra, mısırla beslenen insanlarda da görülür. Günlük ihtiyaç 15-20 miligramdır.

İnositol: B Kompleksi vitaminlerinden suda eriyenj renksiz billurlardır. İnositol bitki ve hayvansal dokularda çok yaygın olarak bulunur. Tahıl, meyvalar, sebzeler, özellikle ceviz, inositol yönünden zengindir. Hayvansal dokulardan karaciğer, böbrek, kalp, dalak, beyin ve testiste bulunur. Barsaklardaki emilimi düzenler. Karaciğer yağlanmalarını önler. Saçların normal şekilde uzamaları, kasların gelişmesinde de etkisi vardır. Günlük inositol miktarı belli olmamakla birlikte 2500 kalori alan bir insan için 1 ?ram olarak düşünülmektedir. Kolinde bulunan özellikler taşıdığı için, tedavide onunla birlikte verilir.

Vitamin B5 (Pantotenik asit): En çok karaciğer, böbrek, maya ve yumurta sarısında bulunur. Balda bol miktarda pantotenik asit vardır. Günlük ihtiyaç,9-12 mg. dolayındadır. Çocuklarda B 5 vitamini eksikliğinde saç dökülmesi, uçuk, karaciğer yetmezliği, el ve ayaklarda karıncalaş malar görülür.

Vitamin B6 (Pir oksidin): Vitamin B6, hayvan ve bitkisel besinlerde yaygın bulunur. En zengin olanları buğday, pirinç kabuğu, mısır ve bira mayasıdır. Et ve balıkta orta derecede, süt, yumurta ve yeşil yapraklı sebzelerde oldukça azdır. Suda erir. Günlük ihtiyaç 1 – 2 miligramdır. İnsanlar, da B6 vitamini eksikliğine ait tipik belirtiler saptanmamakla birlikte beriberi ve pellagra hastalıklarında, görülen sinirlilik, uykusuzluk, karın ağrıları, yorgunluk gibi durumlarda vitamini almakla düzelme görüldüğü bilinmektedir. Gebelik sırasında görülen bulantı ve kusma, B 6 vitamini ile yok edilir.

Vitamin B12: Son bulunan vitaminlerdendir. Kırmızı renkte, biilurlu bir bileşiktir. Süt tozu, balık eti, sığır ve piliç karaciğeri, mantar, pazı, peynir, sığır böbreği, yumurta sarısı ve koyun etinde bulunur. Vitamin B 12′-nin başarı ile kullanıldığı hastalık anemidir. Kan oluşumu bozuklukları düzelir. Sinirsel belirtiler ortadan kalkar. Hastada belirgin bir iyileşme görülür.

Vitamin B11 (Folik asit): Folik asit, organizmanın bütün hücreleri için gerekli bir B kompleksidir. Suda eriyen turuncu billurlar halindedir. Bira mayasında, böbrekte, karaciğerde, ıspanakda, yeşil yapraklarda ve mantarda boldur. Bu grup vitaminlerin en etkilisidir. Etki alanı kan hücrelerinin oluşması ve eritrositlerin olgunlaşmasıdır. Folik asit vitiamin ve tiamidin meydana gelmesinde katalizör olarak görev alır. Folik asit mide-Bağırsak mukozasının normal çalışmasında gereklidir.

Leia Mais

D Vitamini

Vitamin D, yağda eriyen, kemik sağlığının korunması ve gelişmesi yönünden önemli bir vitamindir. Isı, asit, alkali ve oksidasyona karşı dayanıklıdır. Vitamin D etkisi gösteren en az on bileşik vardır. Bunların en önemlileri,D 2 ve D 3′-tür. Vitamin D 3, hayvansal kaynaklıdır. Balık yağı süt ve yumurtada çok bulunur. Vitamin D 2 ise bitkisel kaynaklıdır. Daha çok maya ve mantarlarda bulunur.

Raşitizm olarak bilinen hastalık vitamin D eksikliğine bağlıdır. Vitamin D vücutta kullanılabilir duruma gelebilmesi için güneş ışığının mor ötesi (ultraviyole) ışınları gereklidir. Eğer mor ötesi ışınları yeterince alınmazsa, vitamin D, vücutta işlenemez. Başta kemiklerin birbirine geçiyormuş gibi duygu vermesi önemli belirtilerden biridir. Bıngıldaklar ve kafatası büyür. Bıngıldakların kapanması dişlerin gelişmesi gecikir. Diş minesinde gelişim bozuklukları olur. Kalıcı dişlerin çıkışında aksamalar görülür.

Kol ve bacaklann uç kısımlannda genişleme olur. Uzun kemiklerin uç kısımları üçgerı biçiminde gelişir. Anne, baba çoğu kez bunu, çocuğun kemiklerinin iyi geliştiği biçiminde yorumlar. Bu nedenle bebeğin diğer bulguları çıkmadan hekime götürülmesi gecikir. Diğer kemiklerde, omurgada, eğrilikler sık görülür. Göğüste güvercin göğüs denilen kayık ya da gemi göğsü gibi çıkıntılı bir durum olur. Kann zarının bağlantıları bozulur.

Kol ve bacaklar genişler. Uzun kemik yapılannda eğilmeler meydana gelir. Yaş ağaç kırıkları ortaya çıkar. Eklemlerde tendon bozukluklarına ve kemik gelişiminin aksamasına bağlı yapısal bozukluklar gelişir. O bacak ya da çarpık ba-caklılık gelişir. Kabızlık sık görülen bir belirtidir. Boy kısalığına yol açabilir. Bacak ve vücut oransızlığı olur. Yenidoğanda tetaniye yol açar. Bu kalsiyum eksikliği nedeniyledir. Çocukta görülen acil durumlar arasındadır.

Röntgende hekimlerin tanı koymasını kolaylaştıran birçok bulgu vardır. Kemik gövdeleri daha koyudur ve kemikteki çizgilenmeler artar.

Gerekli tedavi hekim önerisine göre yapılır. Çocukların kısa kollu gömlek ve kısa pantlonlarla açık havada oynamaları sağlanmalıdır. Özellikle güneş ışınlarının dik gelmediği saatlerde, çocuklar güneşe çıkarılmalıdır.

Leia Mais

Çocuk Beslenmesinde Proteinin Önemi

Proteinler, çocuğun yapı taştandır. Büyüme ve gelişme çağındaki çocuklar için gerekli aminoasitler, dışarıdan alacakları proteinlerle karşılanır. Bir yaşma kadar bebeğin protein kaynağı süttür. Ancak iki yaşına gelen bir çocuğun protein ihtiyacını sütle karşılamak mümkün değildir. Çünkü yalnız sütten aldığı protein büyüme hızını karşılamaz. Bu yaşta, çocuğa sütle birlikte proteince zengin besinlerden yumurta, peynir, et… verilmelidir.

Çocukla protein yetersizliği önemli vücut ve beyin hastalıklarına neden olur. Çocuk gerektiği şekilde gelişemez. Hem vücut hem de zihinsel açıdan gerilemeler görülür. Çocuğun karbonhidratlı besinlerle büyümesi, şişmanlaması, sağlıklı geliştiği anlamına gelmez. Oyun çağındaki bîr çocuk günde 40-60 gram protein atmalı, günlük kalorinin % 15′ini proteinle karşıtamalıdır. Başka bir deyişle 1 – 3 yaşlarındaki çocuklara günde kilo başına 2,5 – 3,5 gr, 4-6 yaşlarında ise 2,5 gr protein gereklidir.

Protein yönünden zengin besinler, et, süt, yumurta, yoğurt beyaz peynir, karaciğer, bezelye, mercimek, yulaf, mısır irmiği, pirinç, arpa, un, pamuk yağı, susam yağı, badem, yer fıstığı havuçtur

Leia Mais

A Vitamini


Yağda erir vitaminlerdendir. İnsan ve hayvanlar için çok gereklidir. Yetmezliğinde gece körlüğü ve büyümede gecikme olur. Gece körlüğü çok eskilerde bilinen biı hastalıktır. Çinliler, karaciğer, bal, yarasa pisliği ve kaplumbağa kabuğu karışımından yararlanarak gece körlüğünü tedavi etmişlerdir. Hipokrat, hastalık için karaciğer ve balı önerir. Yirminci yüzyılın başlarında pek çok ülkede vitamin A eksikliğine bağlı görülen hastalıklar, araştırmacıları bu alana yöneltmiştir.

Vitamin A’nın A 1, A 2, A 3 olarak, üç türü vardır.

Vitamin A 1, hayvanların ve deniz balıklarının karaciğerlerinde,

Vitamin A 2, tatlı su balıklarının karaciğerinde,

Vitamin A 3 ise hem deniz hem de tatlı su balıklarının karaciğerlerinden elde edilir.

Genellikle vitamin A, denilince A 1 vitamini akla gelir. Vitamin A.açık sarı billurlar şeklindedir. 63-64 derecede erirler. Güneş ışınları vitamin A’nın etkinliğini azaltır. Vitamin A, hayvansal ve bitkisel kaynaklı besinlerde aktif vitamin ve provitamin A; şeklinde bulunur. En zengin ve etkili vitamin balıkların karaciğer yağlandır. Bunlardan ençok kullanılanı morina karaciğeri yağıdır. Diğerleri ise tereyağı, yumurta şansı, peynir, süt, sığır karaciğeridir. Vitamin A,bitkilerde genellikle provitamin A şeklinde bulunur. Havuç , ıspanak, yeşil fasulye, yeşil salata, karnabahar, lahana, provitamin A yönünden,zengin sebzelerdir.

A Vitamini

Vitamin A eksikliği, alınan besinlerin yetersiz olması, emilim ve depolama bozukluğu, sonucu ortaya çıkar. Süreğen barsak, karaciğer ve pankreas hastalıklan meydana gelir. Kilo alma ve büyümeyi olumsuz yönde etkiler. Gece körlüğü, gözde kornea tabakasının enfeksiyonlara karşı direncin azalması, derinin keratinleşmesi, iltihap, dökülen epitel hücrelerinden meydana gelen idrar yolu taşlan hastalıklar^ ortaya çıkar. Hafif eksikliklerde vitaminin besin yolu ile alınması daha sağlıklıdır.

Tedavisi sırasında vitamin A dan yararlanılan hastalıklar vardır. Sarılık, ishal, karaciğer iltihaplan, tiroid büyümesi, şeker hastalığı, ülserler, kolitler, konjonktivit, cilt yaralan, raşitizm, kadınlarda rahim ve vajina iltihapları bunlar arasındadır.
Leia Mais

P ve C Vitaminleri



Vitamin P’nin yapısı citrin ve rutin karışımıdır. Suda erirler. Eriyikleri açıkta harap olur. Vitamin P, doğada yaygındır. Purunçgil meyvaları ile yeşil yapraklı sebzelerde bol bulunur. Damarlar için önemli bir vitamindir. İskorbüt, purpuralar (deri, mukoza ya da özek doku kılcal damarlarının kanaması) tansiyon, yüksekliği koroner daralması, damar hastalıkları siroz, kolitlerde kullanilır. Genellikle Vitamin C ile birlikte günlük ihtiyaç 6 – 12 mg.dır.

VİTAMİN C, yetmezliği sonucu meydana gelen iskorbüt hastalığı, Çok eskiden beri bilinmektedir. Hastalık yaygın olarak uzun deniz yolculukları sırasında taze meyva ve sebze yemeyen gemi yolcu ve tayfalarında görülmüştür. Hastalığın nedeni aranmış, limon ve portakal suyu içenlerin iyileştikleri görülmüş uygulamaya yıllar boyu devam edilmiştir. Vitamin C, beyaz, çok açık san renkte, billursu bir maddedir. Özel bir kokusu, ekşi tadı vardır. Suda erir, viamin billurları oldukça dayanıklıdır. Eriyikleri, hava ve ışıkta hızla harap olur.

p vitamini

Vitamin C, çabuk okside olduğundan rendelenmiş ya da kabuğu soyulmuş meyvalar bekletilmeden yenmelidir. Isıya dayanıklı değildir. Pişirme sırasında büyük bölümü kaybolur. Soğukta saklanan besinlerde ise, uzun süre varlığını korur. Eksikliğinde iskorpit ve Barlow hastalığı ortaya çıkar. İskorpit, vücudun bağ dokusunu yeniliyememesi sonucu ortaya çıkar. Diş etlerinin kanayıp, şişmesi, dişlerin dökülmesi, bacakların guçsüzleşmesi, sırt ve kalçaların kıllanması, saçların kıvırcıklaşması ve deri altı kanamaları şeklinde belirtiler verir. Aynca kapanmış yaralar duyarlık kazanır. Yeni yaralar güç iyileşir. Barlow hastalığı, sterilize sütle beslenen bebeklerde görülür. Hastalığın belirtileri, kansızlık, bağırsak bozukluğu, kemik ağrısı ve kemik zarı altı kanamalarıdır. Vitamin C-nin diğer kullanıldığı durumlar: bulaşıcı hastalıklar gidişi sırasında, kalp yetmezliklerinde, damar hastalıklarında, psikopatilerde, diş çürükleri ve piyorede, serum hastalığı, mide ülseri demir tedavileridir. Vitamin C, günlük ihtiyacı yaş ve duruma göre değişiklikler gösterir. Gebelik sırasında 100 mg. emzirmede ise 150 mg’a yükselir. Meme emen çocukların 30 mg. 1-3 yaşlarda 35, 4-6 yaşlara ise 50 mg. dır.

c-vitamini

Vitamin C’nin önemli fonksiyonlarından biri de organizmada hücreler arası maddenin (kollagen) meydana gelmesindeki rolüdür. Kollagen kemik, dentin ve doku hücreleri arasındaki boşluğu dolduran mad-’ dedir. Bu madde kollagen doku hücreleri tarafından salgılanır. Kemiklerde sık kırılma, yaraların geç kapanması kanamalar vitamin C yetmezliği sonucu kollagen maddenin meydana gelmesinden ileri gelir. Çocukların yaşları ilerledikçe, vitamin C ihtiyaçtan da artar. Meme emen çocuklarda günlük C vitamini 30 mg.’dır. İnek sütünde yeterli C vitamini bulunmadığından, anne sütündeki C vitamini doğumdan bir kaç hafta sonra azalacağından meme emen çocuğa ek, vitamin C verilmelidir. Bu daha çok vitamin C yönünden zengin meyvalardan karşılanır.
Leia Mais

İştahsızlığın Bitkisel Tedavisi


Yemek zamanlarında yenmesi gereken gıdaları yiyememe ve yemede isteksizlik gösterme, iştahsızlık olarak adlandırılır. Bir çok hastalıkta ve ateş yükselmesinde iştah kesilir. Duygusal bir sebep olmaksızın iştahı kesilmiş olanlar bir hekime görünmelidir. İştah açıcı olarak aşağıdaki karışımlardan faydalanılır.

Tedavisi:

* Beş litre suya, bir kilo siyah üzüm, yarım kilo keçi boynuzu, bir kilo kuşburnu ve 100 gram lanakına

konur. Malzemenin üçte biri buhar-laşıncaya kadar kaynatılır, sonra süzülür. Karışımdan yemeklerden önce günde üç defa birer bardak içilir.

* Yemeklerden önce birer kaşık balık yağı içilir.

* Toz kekikle pul biber, zeytinyağı ile karıştırılır, bol limon suyu eklenir ve taze ekmekle yenir.

* 10 gr. acı yonca 200 cc. suda bir dakika kaynatılır, balla tatlandırılarak içilir.

* Roka, turp, soğan ve sarımsak bol miktarda yenir.

* Kaynamakta olan bir litre suya, 100 gr. kuru incirle 50 gr. anason konur, kaynatılır. Yemeklerden önce günde üç defa birer bardak içilir.

* 50 gr. çam fıstığı, 100 gr. badem ve 100 gr. findik iyice ezildikten sonra, macun kıvamına gelinceye kadar bal ilave edilir. Yemeklerden sonra 1 – 2 kaşık yenir.

* 50 gr. çörekotu ile 20 gr. damla sakızı yarım kilo balla iyice karıştırıldıktan sonra yemeklerden önce 1 – 2 kaşık yenir.

* Bal kabağı pişirilir ve hurma ile beraber yenir.

* Kahvaltılarda bol miktarda bal ve kaymak karışımı yenir.

* Yemeklerden önce bir tatlı kaşığı çörekotu, balla karıştırılarak yenir. Kaynamakta olan bir buçuk litre suya, 100 gr. kantaron, 50 gr. portakal kabuğu, 10 gr. karanfil ve 20 gr. nane konur, on beş dakika daha kayna

tılır. Balla tatlandırılarak, yemeklerden önce birer bardak içilir.

* Yemeklerden önce greyfurt veya portakal suyu içilir.

* 50 gr. zencefil, 50 gr. karanfil ve 20 gr. kırmızı pul biber toz haline getirildikten sonra, bir kilo balla karıştırılır ve yemeklerde birer kaşık yenir.

* Tuzlu soğan ve sarımsak yenir. Bol sirkeli, zeytinyağlı ve pul biberli salata yemeklerle birlikte yenir. Çorbalara limon, kekik, sumak ve kara biber konur, içilir.

* 10 gr. zencefil, 10 gr. havlıcan ve 20 gr. beyaz biber, ayva reçeli ile macun haline gelene kadar karıştırıldıktan sonra, yemeklerden önce 1 -2 yemek kaşığı yenir.

* 10 gr. kınakına, 20 gr. turunç kabuğu ve 20 gr. portakal kabuğu, bir litre suda on beş dakika kaynatılır. Yemeklerden önce birer çay bardağı içilir.

* 100 gr. kara üzüm, 10 gr. kişniş, 10 gr. turunç kabuğu bir litre suda on beş dakika kaynatılır, yemeklerden önce birer çay bardağı içilir.

Leia Mais

Menopoz Sonrası Alzheimer Hastalığının Önlenmesi


ALZHEİMER’İN ÖNLENMESİ
Alzheimer, menopoz sonrası kadınlarda sık görülen, kişi ve çevresindekiler için sorunlu bir hastalıktır.



Geriatrik yaş, yani 65 yaş grubundaki hastanın değerlendi­rilmesi, zaman harcayan bir işlemdir. Demans, unutkanlığın ön planda gittiği birçok hastalığın genel adıdır. Demans yaşlılarda sık görülen hastalıkların başında gelmektedir. Bunun en sık rastlanan tipi ise Alzheimer adlı bir bilim adamı tarafından ta­nımlanan, alzheimer hastalığıdır. Hacettepe Üniversitesi İç Has­talıkları Bölümü Geriatri Ünitesi’nde 2003 yılında yaşlılarda ya­pılan bir değerlendirmede incelemelerin sonucunda yüzde 14.4 demans (bunun yüzde 80′i Alzheimer tipi demans) ve yüzde 21.8 depresyon hastası saptanmıştır. Alzheimer hastalarının yüzde 34′ünde depresyon birlikteliği vardır. Bu sonuçlar dünya verileri ile benzerlik göstermektedir. Demans görülme sıklığı 65 yaş ve üzeri kişilerde yüzde 10-15, 80 yaş ve üzerinde yüzde 30-50′dir.

Alzheimer hastalığının yaşla beraber sıklığı artmaktadır ve beklenen yaşam süresi arttıkça alzheimer hastalığının sıklığının da artacağı düşünülmektedir. Bu hastalıkta tipik bulgular, öğ­renme ve hatırlama güçlüğü ve dil problemleridir. Hasta genel­likle planlama içgörü ve organizasyon yeteneklerini de yitirdi­ğinden bu sorunların farkında değildir. Hastalığın erken evre­lerinde toplumsal ilişkilerini sürdürebilse de, kompleks karar­lar vermekte güçlük çeker. Genellikle hasta yakınları tarafın­dan mevcut bulgular yaşlılığın bir sonucu olarak değerlendiril­diğinden, teşhis 1-2 yıl gecikebilir. Bu hastalar için tipik olan, zaman ve yer kavramının bozulmasıdır. Hastanın başlangıçta kelime hatırlamaktaki güçlüğü, konuşmanın akıcılığında bo­zulmaya ve hatta konuşmanın tamamen yitirilmesine kadar gi­der.

Sağlık ve hukuk açısından ilginç bir örnek vermek istiyo­rum: 85 yaşındaki A.F., 5 Haziran 2000′de, oğlundan habersiz bakıcısı H.G. ile nikahlandı. Oğlu, Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak, akıl sağlığının yerinde olmadığını ileri sürdüğü babasına vâsi tayin edilmesini talep etti. Yetişkin oğul, 6 Nisan 2003′te, babası ve üvey annesi aleyhine evliliğin geçer­sizliği davası açtı. Dava dosyasına 15 Haziran 2005′te giren Ad­li Tıp raporunda, “Evlilik tarihi olan 2000′de A.F.’nin tıbben akıl sağlığının yerinde olmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle evlilik ehliyeti yoktur” saptamasında bulunuldu. Davaya ba­kan Sarıyer Aile Mahkemesi, gelen rapor uyarınca 19 Eylül 2005′te kararını vererek, evliliğin iptal edilmesine hükmetti. Ül­kemizde bu hastalık yeterince tanınmadığı için bu hastalığa ya­kalanmış yaşlı insanların bu ve benzeri şekilde kandırılmaya çalışıldığını sık olarak duymaktayız. Bu hastalıkla ilgili bu ör­nek vakayı bazı kimseleri koruyacağı düşüncesiyle burada yer veriyorum.

Birinci dereceden akraba, anne baba veya kardeşte alzheimer hastalığının varlığının, demans gelişme riskini üç kat artır­dığı tespit edilmiştir.
Ostrojen eksikliğinin ve menopozun, bu hastalığın meydana gelişindeki rolü tartışmalıdır. Bazı yayınlarda ostrojen eksikliği­nin beyindeki kan akımını, nöronların uyarılmasını, beyindeki glial hücrelerin gelişimini ve maddelerin salgılanmasını etkile­yebileceği tespitlerine yer verilmiştir.
Genel olarak yaşamın uzaması sonucu, bu hastalığın daha sık görüldüğü artık bilindiğine göre, burada önemli olan bu hastalığın başlangıcında insanların uyanık olması gerekmekte­dir. Menopoz çağında olandan çok onun çevresinin ve çocukla­rının uyanık olması ve belirtiler başladığında hemen hekime başvurması gerekir. Bu şekilde kişide hastalık ilerlemeden ne gibi önlemler alınabileceği kararlaştırılmalıdır.
Leia Mais

Fizyolojik Gelişim

Fizyolojik gelişim
Günümüzde kızlar, ergenlik çağına 150 veya 100 yıl öncesine oranla daha erken girmektedirler. Geçen yüzyılın başlarında kız çocukları ilk âdetlerini 17 yaşında görürken, günümüzde bu olay 13 yaşlarında başlamaktadır.
Çocukların ergenlik çağına daha erken girmelerinin çeşitli sebepleri vardır. Ge­lişmiş hayat şartlarının sağlıklı beslen­me, çeşitli hastalıkların tedavisinin mümkün olması vb.bunun üzerinde çok büyük etkisi vardır kuşkusuz.
Ergenliğin ilk belirtileri kız çocuklarında ortalama 11 yaş dolaylarında görü­lür. Ancak en erken 8, en geç 13 yaşla­rında başlaması da mümkündür.
Yağların belirli yerlere toplanmasıyla birlikte genç kızın vücudunda göğüsler teşekkül eder. Boy uzar, ses kalınjasrf’î vücudun çeşitli yerlerinde tüyler belirt meye başlar. Kalça kemiği arasındaki boşluk, iç kısımdaki üreme organlarının gelişimine yer bırakacak şekilde genişle­yerek karakteristik kadınsı şeklini alma­ya başlar. Bütün bu belirtiler ilk âdet kanamasının olmasından yaklaşık iki yü önce başlar.
Ergenlik çağındaki değişmeler olduk­ça hızlı gelişir ve çok etkileyicidir. Ço­cuklukta geçirileni ağır tempolu, düzenli gelişmelerin tersine bu dönemde gelişim birdenbire hızlanarak çocukta yeni özel­likler ortaya çıkar. Esasında çocuğun tam bir ergenliğe ulaşması yıllar alır. Gelişimin ne kadar süreceği kişiden kişi­ye değişir.
Bütün bu değişimler sırasında cild kalınlaşır. Ve hormonların etkisiyle cild gözenekleri genişler. Yağ bezlerinin faa­liyetlerinin artması sonucunda, cild da­ha yağlı bir hal alır. Bu da ergenlik sivil­celerine yol açar. Ter bezlerinin daha ak­tifleşmesi sonucunda da vücut kokusu kanamanın ne zaman başlayacağım tah­min etmek zor olur.
Leia Mais

Kızların Değişimlere Uğrama Sebebi

Bu değişimlerin sebebi
Değişiklikler bazı cinsiyet hormonları­nın faaliyete geçmesiyle ortaya çıkar. Bunu sağlayan iki ana hormon vardır: Östrojen ve androjen. Bu hormonların salgılanmaya başlaması, beynin ‘hipotalamus’ denen bölümünün kontrolü al­tında olur. Bu gelişimin başlayacağı dö­nem, soyaçekime bağlı olarak aldığımız genler tarafından belirlenir. Bu bakım­dan genler kurulmuş bir saate benzetiler bilir.
Ergenlik döneminde, kemik ve adale­lerin hızlı gelişiminde androjen hormon­larının önemli bir rolü olduğuna inanıl­maktadır. Bu hormonlar adrenal bezi ta­rafından üretilir.
Kız çocuğu ilk âdetini görür görmez hamile kalabilir, ama bu % 5-6 oranında, küçük bir ihtimaldir. Genç kızın vücudu belli bir âdet düzenine girdikten sonra yumurtalıklar, kanamadan yaklaşık 14 gün önce bir yumurta bırakır. Ancak ilk birkaç âdet süresince yumurtalıklar, yu­murta bırakamaz.
Ancak yumurtanın ne zaman olgunla­şacağını bilmek mümkün değildir. İlk başlarda kanamalar düzensiz gibidir. Ve her iki âdet arasında, 12 günden 3 ya da 4 aya kadar değişen aralıklar olabilir. Benzer olarak, âdet çok az kan gelmesiy­le tosa veya çok fazla kan gelmesi yü­zünden uzun bir süre devam edebilir. Âdet dönemlerinin belli bir düzene gir­mesi.yıllar alabilir ve o zamana kadar da,kanamanın ne zaman başlayacağım tah­min etmek zor olur.
Leia Mais

Kız Çocukları Neden Geç Gelişir

Geç gelişen çocuklar
Kızları, onların “normal” bulduğu yaşta âdet görmeye başlamamış olan ai­leler, çocuklarının gelişmesinin gecikti­ğini düşünerek hemen bir doktora baş­vururlar. Halbuki bir kızın, 16 yaşına gelinceye kadar âdet görmeye başlama­ması çok normal bir şeydir.
Geç geliştiği söylenen 16,5 yaşının al­tında bir kız için doktorun yapabileceği tek şey, onu âdet döneminin yakında başlayacağına inandırmak olacaktır. Doktor ayrıca, ailede geç âdet gören başka birinin olup olmadığını da sorabi­lir. Çünkü, âdet görme genlerimizin em­riyle başlar ve bu? yüzden şpyaçekim önemli bir etkendir.
Kız bu yaştan sonra da âdet görmeye başlamazsa, doktor bunu engelleyen herhangi bir sebep olup olmadığını araş­tırır. Ancak gecikme sebeplerini incele­meden önce, kızın genel sağlığını, bes­lenme düzenim ve zeka durumunu kont­rol edecektir. Ergenliği kontrol eden kromozomlarda ve bütün salgı bezlerin­de bir düzensizlik olup olmadığını da araştırır. Bu tip düzensizliklerin çoğu, uygun tedaviyle düzeltilir ve vücut nor­mal gelişimine devam eder.
Doktor gizli bir temel bozukluk olma­sı halinde ender olmak üzere hormon te­davisi uygulayabilir.
Bazı ender durumlarda vücut, cinsi­yet kromozomlarındaki anormallik yü­zünden hiçbir zaman tam ergenliğe eri­şemez. Bu durumda sürekli uygulana­cak bir hormon tedavisi cinsî özelliklerin gelişimini harekete geçirmesi ve bu “su­nî’ ergenlik döneminden sonra da de­vam etmesini sağlaması bakımından faydalı olabilir
Leia Mais

Genç Kızdaki İlk Değişiklikler

Hayat çok zor
Genç kız kendisindeki değişiklikleri ilk farkettiği günler hayat ona çok zor ve karmaşık gelir. Kafasında cevap bek­leyen yüzlerce soru işareti, iç dünya­sında çözüm bekleyen bir dolu problem vardır. Genç kız, bu değişiklikleri iste­mez, tedirgin olur. Eski görüntüsüne, eski benliğine kavuşmak için çırpınır, durur. Bebekleriyle oynadığı günleri ha­tırlamakta, tekrar o günlere dönmek is­temektedir. Oysa, bebekler artık kutula­rına kaldırılmıştır. O, istese de istemese de değişmektedir. Kafasında çok değişik fikirler belirmekte, istekler filizlen­mekte eskisinden çok farklı şeylerle ilgi­lenmektedir artık. Yürüyüşü, adım atışı bile değişmiştir. Hafif ama çeviktir adımları. Hareketleri uçmaya hazırla­nan bir kuşun hareketlerini andırır. Yü­zü ilk ergenlik döneminin uyumsuzlu­ğundun kurtulmuştur. Gözlerin ışıl ışıl parlaklık kazandığı yepyeni bir çeh­re belirmiştir. Krizalit aniden büyümüş *kelebek olmuştur. Artık ışıkta uçabil­mekte, ancak yine de kanatlarından ya­lanmaktadır. Aslında, o yakınmanın ar­dında bambaşka bir gerçek yatmakta­dır. Genç kızın asıl istediği, kanatlarının daha güzel daha güçlü olmasıdır.
îlk gençlik döneminde bazı genç kız­lar, büyükleri taklit etmeye çalışırlar. Daha ilgi çekici olabilmek ve kadın ol­duklarını ispat edebilmek arzusuyla aşı­rı makyaja yönelirler. Tabiî güzellikleri­ni tazeliklerini sunî ve sahte şeylerle bozduklarını, güzelliklerinin baharım makyajla gölgelediklerini ancak çok sonraları anlayabileceklerdir. Bu dö­nemde akıllı ve bilgili anne, kızını bu tür bir yanlışa düşmekten kurtarabilir. Ergenlik, genç kızın hayata ilk açıldı­ğı dönemdir. Yetişkinliğe doğru ilerler­ken değişen yalnızca dış görünüşü değil­dir. Aslında iç dünyasında çok daha büyük değişiklikler meydana gelmekte­dir. Yepyeni bir düşünce şekli, bambaş­ka duygular, yeni yeni arzular, umutlar genç kızın içinde bitmez tükenmez çatış­malara yolaçmaktadır. Onun için hayat bir problem haline gelmiştir. Çevresin-dekilerle olan ilişkilerinde karşılaştığı problemler, yeni keşfettiği şeylerden duyduğu şaşkınlık, kendisini anlama­yan insanlar arasında yaşamanın verdi­ği o tuhaf duygu, dinî ve ahlakî değer yargılarındaki değişiklikler, sınırsız bir özgürlük isteği, bu sınırsız özgürlük is­teğinin yanısıra kendisini çevresine, top­luma kabul ettirme, kişiliğini ispat etme arzusu, genç kızın iç dünyasında kopan fırtınaların belli başlı sebepleridir.
Günümüzde eğitim, daha ilkokuldan itibaren çocukta kendine saygı ve kişili­ğini geliştirmeyi amaç edinmiştir. Bu da, ergenlik döneminde ortaya çıkabile­cek krizin etkisini büyük ölçüde azalta­bilecek bir metoddur. Çocuğun, ilkokul­da işinin ehli, dirayetli ve akıllı bir öğ­retmen tarafından eğitilmesinin ergen­lik dönemini kazasız, belasız geçirmesin­de katkısı büyüktür. Ancak, böyle bir öğretmene sahip olma şansı bulamayan çocuklarda ve anne babanın da çocuğu yalnız bırakması halinde ergenlik krizi gerçekten çok ağır geçer. Yetişkinliğe ilk adımı atmakta olan genç kız, yeni kişiliğini kabullenmek ve bir anda ön plana çıkan problemlerim çözebilmek için zorlanır, büyük çaba harcar. Ve en çok da özgürlüğe ihtiyaç duyar.
Leia Mais

Free Automatic Backlink
Photo blog blogs
Bedava Hit Siteler